Skip to content

Zihni sahnelemek ve/veya sahnenin zihni

Neşe Ceren Tosun

Performans sanatı her şeyden önce bedenin sanatıdır. Ancak Kartezyen ikiliğin iktidarını elinden almaya çalıştığı ve düşünceyi eyleme geçiren salt bir araç olarak bedenden öte; performans bedeni duyan, algılayan, düşünen, korkan, acı çeken, terleyen, terleten, duran ve eyleyen bedeni bütüncül bir mekanizma olarak ele alır. Bedenin düşü/düşüncesi/fantezisi/hafızası, eyleminin sebebi olduğu kadar sonucudur aynı zamanda.

Juan Dominguez, All The Good Spies Are My Age adlı eserinde seyirciyi, performans bedeninin sessizleştirilen zihinsel süreçlerine dahil ederek, ancak bir casusa meşru görülen vöyoristik bir oyuna davet ediyor. Bu oyuna dahil olmayı kabul ederseniz, izlediğiniz performansın ve yaratıcısının geçmiş-gelecek-şimdi’sine aynı anda tanık oluyor, yaklaşık bir saatin sonunda işin gerçekleşme süreci hakkında olduğu kadar, Dominguez ve ailesi, hatta sanat piyasası hakkında da fikir sahibi oluyorsunuz.

Bir masa, bir kamera ve bir projeksiyon düzeneğinin performans bedenine eşlik ettiği sahnede, Juan Dominguez neredeyse tüm performans süresince masada sabit oturuyor. Masada birbiri üzerine sırayla dizdiği kartlar, masaya kuş bakışı yerleştirilmiş bir kamera aracılığıyla performans mekânının ortasında yer alan ekrana yansıtılıyor. Seyirci, zamanının çoğunu bu kartlar üzerine yazılmış kelimeleri okuyarak geçiriyor. İzlenen, performansı kurgulayan Juan Dominguez’in o anda mekânda bulunan bedeninden çok, mekanın odak noktasına yerleştirilmiş ekran. Ancak performansın sonuna kadar kartları dizen elleri dışında hiçbir hareketini görmediğimiz, sesini ise hiç duyamadığımız bu kişi ve dünyası hakkında yine de bolca fikir sahibi olmuş oluyoruz. Sahnede konuşan, hareket eden, fikir beyan eden tek şey kartlar. Birbirleri üzerine sırayla dizilerek, sahnedeki temel hareketi oluşturuyorlar. Ancak tabii ki asıl koreografi, kartlar üzerine yazılmış kelimeler ve kartların sırasında saklı. Bazen tek kelime, bazense bir sonraki kart gelmeden okuyabilmek için hızlanmak zorunda kaldığınız uzun bir paragraf, kartların baş, son, orta kısımlarında çeşitli büyüklük ve renklerde yer alıyor. Kartlar arasında doğrudan bir bağ olabiliyor. Örneğin bir sonraki kart bir öncekinde yer alan cümlenin ya da fikrin devamı olabiliyor. Özellikle performansın ilk yarısındaysa birbiriyle ilgisiz gözüken ve ardıl gelen kartlar, ancak bir süre sonra birbirine paralel akan bir kaç hikayenin parçası oluyor. Bir yandan Juan Dominguez’in kafasındaki sorulara eşlik ederken, bir yandan da bu performansı hazırladığı anda bilgisayarı başında yaşadıklarına tanık oluyoruz. Performansın fon başvurularından, kız arkadaşının doğumgününe, ailesindeki kadınların yaşlarından çocukluk fotoğraflarına; geçmişine ve geleceğine çağırıyor bizi aynı anda. Fantezilerine, girdiği tuvaletlere çağırıyor. Arada da seyirci olduğumuzu hatırlatıyor, bunun sadece bir oyun olduğunu, halen aynı mekan ve zamanda olduğumuzu ve sadece okuduğumuzu.

Juan Dominguez bu şekilde performansçının zihnini kâğıda döktüğü gibi, bunu üç zamanı tek bir anda birleştirerek yapıyor. Kartların hazırlandığı bir performans öncesi zaman ile performans sonrasında seyircilerin yapacaklarına dair direktifler vererek performans sonrası zamanı, performansın olduğu anda birleştiriyor. Geçmiş-gelecek ve şimdi ancak birbirleri üzerine yansıtılarak var olabiliyorlar.

Bu noktada projeksiyon seçimi, masa üzerine dizilen kartların görünürlüğünü sağlayan pratik bir tercihten öte, dramatik bir anlam da taşıyor: anlar ancak birbirleri üzerine yansıtılarak anlamlı oldukları gibi, seyirci de önce projeksiyon tarafından okunan, dolayımlı bir imgeyi okuyor. Bir an için Juan Dominguez bizi anlattıklarının gerçekliğine inandırmış olsa bile, hatırlıyoruz ki biz ve dünya arasında her zaman için dolayımlı bir ilişki var. Gerçek olduğunu düşündüklerimiz, bilet parası vererek satın aldığımız bir ‘zaman’. Juan Dominguez’in zihnine girdiğimizi sandığımız anları satın alıyoruz. Bu alış veriş, diğer tüm alışverişlerde olduğu gibi bir tür karşılıklı üzerinde hemfikir olunmuş gerçeklik kuralları sayesinde mümkün oluyor. Projeksiyon aracılığıyla okuduklarımızın kelimeler, sadece kelimeler olduğunu bilmekle birlikte, o kelimelerin bizi iknasına da izin veriyoruz.

Naif ve esprili üslubu ile seyirciyi oldukça basit ve keyifli bir oyuna dâhil eden Juan Dominguez bu işiyle aynı zamanda, performans bedeninin geçmiş-gelecek-şimdi’deki bütüncül yolculuğunu bir beden koreografisi yerine, bedenini ve bedeninin yaşadıklarını anlattığı kart ve kelimelerin koreografisi ile anlatarak, sahnede hareket eden beden ve o bedeni kurgulayan koreograf ikiliği ile düşünme alışkanlığına bir alternatif de sunmuş oluyor.

No comments yet

Leave a comment