Skip to content

Hot Pepper, Air Conditioner, and the Farewell Speech

Hande Topaloğlu

6. iDANS Festivali’nin Ekim ayı programının son performansı olan Toshiki Okada’nın yönetmenliğini yaptığı Acı Biber, Klima ve Veda Konuşması gösterimi,  festivalin ilk bölümü için unutulmayacak bir kapanış, Mayıs ayındaki ikinci bölümüne kadarki heyecanlı bekleyiş için ise umutlu bir başlangıç olarak hafızalarda yer etti. Toshiki Okada tarafından 1997 yılında kurulan chelfitsch Tiyatro Topluluğu çağdaş Japon tiyatrosunu İstanbul seyircisiyle buluştururken, Norimasa Us Hikawa’nın ses ve Tomomi Ohira’nın ışık tasarımı, sahnede zihinlerden ve bedenlerden kolay kolay silinmeyecek bir deneyim inşa ettiler.

Acı Biber, Klima ve Veda Konuşması, adından da belli olduğu üzere üç ayrı kısımda, bahsi geçen başlıkları gündelik hayatın içinden beklenmedik bir tarzda aktarıyor. Bir şirketin tam ve yarı zamanları çalışanlarının gündelik konuş(ama)maları, işten ayrılan bir arkadaş için düzenlenecek veda partisi organizasyonunun zorlukları, ofisteki klima üzerine diyaloglar/monologlar ve nihayetinde bir veda konuşması… Okada’nın ironik anlatısı, “iletişimsizlik” çağında yaşayan insanların aslında bunca olağan ve basit gündelik olaylar karşısındaki sancılı deneyimlerini ortaya çıkardığı noktada başlıyor. Daha çok birer iç-konuşmaya  ve monoloğa benzer diyaloglar ve bu konuşmaların her bireyin beden diline farklı şekillerde tercümesi, sadece kelimeler ve şeyler arasındaki, bir başka deyişle dil ve beden arasındaki ikircikli yolları ustaca gözler önüne sermekle kalmıyor, iletişimi ketle(n)miş, birbirini anlamanın (ve anlamak isteğinin) uzağındaki insanların dramını acımasızca gösteriyor. Okada bu mini-toplumsal mekandaki kişiler arasındaki kurulu bağlantıları kelimelerin ve bedenin diliyle açıkça kurarak, karakterleri ve hikayeyi takip edilebilir kılarken, seyirci, rasyonel çözümlemelerin çok uzağında sezgisel bir duygulanımla kendini gösterinin içinde buluyor.

Nitekim Okada,  tiyatronun amacının, hakim algıdan farklı olarak, seyirciye bir şeyler göstermek değil onu değiştirmek olduğunu söylemekte ve değişimin ortamı oyuncuların bedeni olarak göstermekte[1]. Yine hakim anlayışın tersine, bahsi geçen değişim, tiyatronun seyirciler üzerinde oluşturduğu dışsal bir etki veya seyirciyi değiştirmeyi kendine görev biçmiş misyoner-vari bir tiyatro anlayışı değil seyircilerin içinde, değişime yeni bir mekan açmak anlamına gelmektedir. Seyirci Okada’nın gösterisini izlerken gördüklerini algılamaz, performansla birlikte bir değişimi kendi içinde ortaya çıkarır, “seyirciyi bu dönüşüme gebe bırakır”[2]. Sahnedeki kesik kesik, tekrarla bütünlenen konuşmamsı cümleler ve buna eşlik eden kekeleme-vari hareketler, gösteriye dair bütünsel bir algıdan öte seyircinin zihnine ve bedenine işleyen ve kelimelerle aktarılması güç bir duygulanımı amaçlar. Zira Okada ‘seyircinin içinde doğacak bir şey yaratmaktan’ ve değiştirmekten bahsederken, bu değişimin ne olacağını öngörerek yola çıkmadığını belirtir. Zaten kitlesel manipülasyon stratejileriyle işleyen televizyondan farklı olarak tiyatro, etkinin ve anlamın öngörülemeyeceği bir alan oluşturmasıyla bir potansiyeli haizdir.

Okada’nın birbirine dokunamayan ve kendiyle çırpınan, çağdaşı olduğumuz karakterleri, bize ne kadar tanıdık gelse ve bizden bir parça taşısa da, karakterlerin öznelliklerinin beden dilleriyle kurulumu tam bir özdeşlemenin önüne geçer ve oyuncunun bedeninde başlayan gösteriyi seyircinin bedeninde bitirir. Bu anlamıyla Acı Biber, Klima ve Veda Konuşması’nın bir çağdaş dans ve performans festivalinde gösteriliyor olması, dans ve performansın günümüzdeki genişlemiş çerçevelerinin ve tiyatro-dans arasındaki önemli diyaloğun da altını çizer. Ne tiyatro sözün, ne de dans hareketin mutlak olarak hakim olduğu bir alandır artık.

Çağdaş düşünür Jacques Ranciere sanatçının seyirciyi eğitmediğini, yalnıza bir bilinç biçimi, bir duygu yoğunluğu veya eylem için bir enerji ürettiğini söyler[3].  Odaka’nın eseri, tam da bu anlamda işlevsellikten uzaklaşıp yaratıcılık alanını katederek, altı kişilik kadrosu, sade dekor tasarımı ve kurgudaki mahirliğiyle o küçücük sahnenin  ötesine geçer ve gösteri sırasındaki muazzam keyifli dakikaların ardından, seyircinin peşini bırakmaz.


[3] Jacques Ranciere, Özgürleşen Seyirci, Metis Yayınları

No comments yet

Leave a comment