Skip to content

Koreografiyi Seslendirmek

İzleyicinin, yine Bimeras’ın düzenlediği ve iDANS Festivali’nin açılışı niteliğindeki İstanbulREconnects (2006) programından Lili Handel adlı radikal solo performansıyla hatırlayacağı Bulgar sanatçı Ivo Dimchev, bu yapıtıyla yılın en iyi performansı dalında 2008’de Fransa Eleştirmenleri Ödülü’nü almıştı. Sanatçı iDANS’a bu kez farklı bir fiziksel/vokal doğaçlama performansıyla katılıyor.

Müzisyen çalışma arkadaşı Emilian Gatzov eşliğinde Dimchev, kuşkusuz olağanüstü bir fiziksel çaba ve yetenek gerektiren doğaçlama konser/performansı Concerto’da, sesiyle ve bedeniyle duygulanımların mevcut bütün uçlarında gezinerek, ne tam olarak gülerek ne de ağlayarak, ama hep arada bir yerde kalmayı kotararak karşımıza çıkıyor. Dimchev’in büyülediği izleyici adeta “Ivo, sen kaç kişi birdensin?” diye sormak istiyor…

Sanatçı sanatsal rotası, yapıtlarında ele aldığı sorular ve koreografi anlayışı üzerine soruları yanıtladı.
G.E: İstanbul seyircisi seni, 2006 yılında Bimeras’ın düzenlediği İstanbulREconnects programında sergilediğin Lili Handel adlı eserinle tanıyor. Bu parça 2008 yılında Fransız Eleştirmenleri Ödülü’nü, yılın en iyi performansı dalında kazanmıştı. Burada da hem ses hem fiziksel performans önemliydi. Lili Handel’den bu yana değişen nedir? Daha once hangi sorularla uğraşıyordun ve son zamanlarda hangi sorular ekseninde çalışıyorsun?
I.D: Lili Handel’de daha çok performatif bedenin toplumla ilişkisiyle uğraşmıştım. Şimdi ise tiyatro/sanat/kültür alanlarının hem kendileriyle hem de doğal sosyal tiyatrallik olarak adlandırabileceğimiz şeyin bu alanlardaki yansımalarıyla ilgileniyorum. Demek istediğim sosyal rollerin tiyatralliği, normların ve ilişkilerin sahnede yalnızca kopyalayıp yapıştırarak değil fakat tiyatronun diliyle nasıl dönüştürülüp yoğunlaştırılabileceğiyle ilgileniyorum.
Performanslarında kendimi şöyle düşünürken yakalıyorum bazen: “Yetenekli virtüözün sahneye geri dönüşüne tanık oluyoruz.” Hem çok yönlü hem de büyüleyici performanslarında metni, müziği, ses ve sözü harmanlıyorsun. Sanatsal yörüngenle ilgili bize neler söyleyebilirsin? Bu özgün performans anlayışına nasıl vardın?
Sanatsal rotam daha bir ergenken edindiğim üç tutkuyla tanımlanabilir: Dans, tiyatro ve müzik. Son on yıldır bunları eşzamanlı ve birbirleriyle ilişkili olarak deneyimleme yolunu izledim. Şu anda benim için birbirlerinden ayrılamayacak kadar iç içe geçmiş durumdalar ve bunları ayırmak tabii ki gerekli değil.

İnsan sesinin, şarkı söylemenin yapıtlarında önemli bir rol oynadığı belli. İnsan sesinin senin için önemi nedir?
Dans ve tiyatroya yakınlık duymadan önce dahi şarkı söylerdim. Bunun varlığı sorgulanması gereken birşey değil, sadece doğal bir durum benim için. Genellikle tüm kültürlerde bulunan bir unsurdur şarkı söylemek. Bir insanı, bir sanatçıyı yaşadığı toplumun küçük bir modeli olarak tasavvur edecek olursak bu model bu kişinin duyarlı olduğu yöne bağlı olacaktır.
Teknik olarak şarkı söylemek benim için oldukça fiziksel bir eylem, fiziksel dışavurumumun organik bir parçası. Dans eğitimimden gelen beden bilgim de sesimle ilgili bir anlayış getiriyor ve aynı şey tersi için de geçerli. Altı yıl kadar önce Lili Handel’i yarattığımda kendi kendime bundan böyle sahnede neyi iyi bildiğimi icra etmeye değil neyi yaparken iyi hissediyorsam onu yapmaya karar verdim. Seyircinin seni izlerken iyi hissedeceğini garanti edemezsin ama en azından sahnede ne yapıyorsam beni iyi hissettirdiğine emin olarak yapmak isterim.
Concerto’nun ne kadarı doğaçlama? Sözlerin kaynağı nedir, onları da mı doğaçlıyorsun? İlham kaynakların neler?
Concerto tamamen doğaçlama, herhangi bir yapı, melodi ya da metin yok. Orada burada yazmış olduğum bazı şiirler var. Zaman zaman sahnede ağzımdan dökülenler onlar, ama çoğunlukla herhangi bir metin olmaksızın, salt sesler, seslendirmeler, heceler ve sözcük parçaları seslendiriyorum. Tamamen özgür olmaya ihtiyacım var o yüzden sahneye tamamen boş ama içsel olarak açık bir şekilde çıkıyorum. Orada ne ortaya çıkarsa onu izlemeye, yapılandırmaya, onu tüketmeye ve bırakmaya çalışıyorum.
Diğer performanslarımda genellikle fazlasıyla bir yapıya ya da koreografiye bağlı kalma eğilimim vardı; o yüzden organik olarak bir şekilde rahatlamaya, tamamen doğaçlama bir performansa ihtiyacım vardı. Çok özgürlük tanıyor gerçekten de ama bir yandan da performatif deneyimlerim içinde en uç nokta olduğunu söyleyebilirim, çünkü tutunabileceğim hiçbirşey yok ve gösteri boyuncaki sorumluluğumun yoğunluğu diğer performatif eylemlerimden daha fazla.
Senin eserlerinden biri olan Som Faves’da seyirciye sorduğun sorunun aynısını sana yöneltmek isterim.Concerto bir şarkı mı yoksa koreografi mi?
İzlerken benimsediğiniz bakış açısına bağlı bu tamamen. Konser olarak da değerlendirebilirsiniz dans performansı olarak da çünkü hareket ediyorum, terliyorum, nefes alıyorum. Seyircinin duyularına, ses verisi görsel verilerde daha kuvvetli olacak belki ama her iki veri de bedenimizin içine girip orada karışıyor, duygularınızı harekete geçiriyor ve fiziksel durumunuzu belirliyor. İsteseniz de istemeseniz de bu yolculukta partnerim oluyorsunuz. Her yolculuğun az çok bir rotası vardır. Koreografi aşağı yukarı bir rota yaratmaktır. Dolayısıyla canlı doğaçlama bir konserin koreografi olarak düşünülmemesi için bir neden görmüyorum. Sanıyorum bazı isimler ve başlıklar genel olarak hayatın esas tutarlılığını sınırlama ve parçalama eğiliminde oluyorlar. Bunları nasıl kullandığımıza dikkat etmemiz gerekir ki hayattaki bazı deneyimlere dair bakış açımızı sınırlamasınlar. Mesela, belli bir konuya dikkat çekmek ya da belli bir konudaki bakış açısını genişletmek için istediğim herşeyi koreografi olarak adlandırabilirim. Ama kültürel bağlamı dışında – ki bunlar isim ve tanımlarla belirleniyor – KOREOGRAFİ kelimesinin HİÇBİR ANLAMI YOK.
Çalışma yöntemlerin neler? Bir fikrin sahnelenmeye hazır hale geldiğine nasıl karar veriyorsun?
Bir iş çıkarırken genellikle bu işin icra edilmesi icap eden bağlamdaki mevcut koşullardan yola çıkarım. Bu mekan olabilir, finsansmanın zorunlulukları olabilir, oyuncuların biyografileri olabilir ya da onların farklı bağlamlarla ilişkileri olabilir (benimle, kurumla ya da projenin kendisiyle). Bu yüzden özellikle tanımadığım sanatçılarla çalışacaksam tamamen hazırlıksız başlamayı tercih ederim. Bu benim için önemli. Solo performans yapacaksam tabii ki daha farklı çünkü kendime böyle bir mesafem yok. O yüzden önceden belirlenmiş somut konularla çalışmayı daha faydalı bulurum. Seyircinin temel belirleyici bir rolü vardır performanslarımın çoğunda. Benim için sanatçı olmak diyalog içerisinde olmak demektir. Bu gülünç bir diyalog bile olsa. Bu yüzden bir parçanın prömiyerin yapmadan bunu bitmiş bir eser olarak tasavvur etmem. Seyirciyle bir ilişki kurabiliyorsam o zaman bir yapıtın sahnelenmeye aşağı yukarı hazır olduğunu söyleyebilirim.


Ivo Dimchev / Concerto
garajistanbul 20:30
No comments yet

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

%d bloggers like this: