Skip to content

Posts tagged ‘William Kentridge’

O William Kentridge değil, Bu Performans da Onun Değil!

Hande Topaloğlu

Geçtiğimiz hafta iDANS festivali kapsamında garajistanbul’da gerçekleşen çizer ve animatör William Kentridge’ın Ben Ben Değilim, At Benim Değil isimli performansı Gogol’un 1837 tarihli Burun adlı öyküsünden ve aynı eserin Schostakowitsch tarafından Sovyet Rusya döneminde operaya uyarlanan versiyonundan hareketle ortaya çıkmış. Geçtiğimiz sene Schostakowitsch’in operasını sahneye yeniden uyarlayan Kentrigde, hikayeyi yüzyıllar içindeki tarihsel kesişimleriyle inceleyerek ucu kendisine de değecek şekilde genişletiyor. Read more

William, Kentridge, Üçüzü Ve Ötesi…

Meral Harmanci Turunçoğlu

Bu yıl beşincisi düzenlenen iDANS festivali kapsamında, 6 Ekim akşamı, Garajistanbul sahnesinde, William Kentridge’in I Am Not Me The Horse Is Not Mine adlı performansı sahne aldı. Gogol’un “Burun” adlı kısa öyküsünden yola çıkılarak oluşturulan oyun, bir taraftan hikaye anlatımını gerçekleştirirken, diğer bir taraftan metinlerarasılığın sahne üzerinde nasıl görünür kılınabileceğini ispat ediyor. Bu süreç gerçekleşirken de William Kentridge’e ait buluşlar sanatçının yaratıcı dünyasına tanıklık edilmesine yardımcı oluyor.

Performans Kentridge’in sahne üzerinde elindeki dosyadan hikayeyi okumaya başlamasıyla açılıyor. Hikaye kendi bedenini terk eden bir burun üzerinden hem benlik bölünmesi ve kişiliğin çoklu yapısına göndermede bulunuyor, hem de korku toplumunun insanı nasıl kendine yabacılaştırdığına dair ironik bir gerçeğin altını çiziyor. Böylece metinsel düzlemde çoklu bir anlamlar dizgesine ulaşılıyor.  Ayrıca hikayenin başlı başına hem eğlendirici hem düşündürücü öğeler içeriyor olması ve Kentridge’in kendi yorumlarıyla, metinsel düzlemin renklenmesi ve düşündürücü bir zemine dönüşmesi de sağlanıyor. Read more

Ben boş değilim boş da kimsenin değil!

Talin Büyükkürkciyan

William Kentridge’in  “Ben ben değilim, at benim değil” gösterisi 6 Ekim tarihinde iDANS Festivali’nde garajistanbul’da sergilendi. Gogol’ün burun örneğinden yola çıkarak gösteri ortaya çıkarma çabasının anlatıldığı temsilde kullanılan dualite hayranlık uyandırıcıydı. Kentridge gösterisine Rus yazar Nikolai Gogol’un 1837’de yazdığı Burun hikayesini Dimitri Shostakovich’in 1928’de bir operaya çevirdiği bilgisini vererek başlar. Hikayenin de operanın da yüksek okulların defterlerine bakan bir muhasebeci olan Kovalyov’un bir sabah uyanıp burnunun olmadığını farketmesiyle başladığını söyler. Bu hikayeyi çeşitlendirerek, daldan dala atlayarak fakat konu bütünlüğünü koruyarak anlatmaya devam ederken arka fonda kendisinin videodaki görüntüsü bir duvarın önünde durmuş bize bakmaktadır. Duvardaki imge ve sahnedeki kendisi arasında görsel ve sözsel bir iletişim kuran Kentridge bir saat boyunca sadece konuşarak ve merdivenleri inip çıkarak başarılı bir gösteri ortaya koyar. Hikayenin ve sunuşun içeriğiyle oynar. Ona göre önce bu hikayeyi Gogol yazmıştır sonra benzer bir hikayeyi Cervantesin yazdığını söyler. Bir süre sonra burun hikayesini ilk defa Cervantes’in yazdığını iddia edecektir.

Gogol’ün “mirabile dictu” burun örneğini vererek bölünmüş bir kişiliği anlatırken, aynı zamanda kendi gösterisini hazırlarken yaşadığı bölünmüşlüğü de anlatan Kentridge çok yönlü bir sanatçı olduğunu gösteride animasyon sineması örneği kullanarak da gözler önüne seriyor. Feslsefi bir sunuş metni hazırlayan Kentrige kendi yapımı olan fotoğraf, video ve animasyon sinemasını kendi kendisini yönettiği gösterisiyle harmanlıyor. İlüstrasyonları ve videoda gördüğümüz kendisi bazen konuşmasına eleştiri oluştururken bazen de metni destekliyor. Videodaki ikinci ve üçüncü görüntüsü sahnede yaptığı hareketleri benzer şekillerde yaparlarken bazen bir hareket veya bir oyun videodaki ikinci kendisinden üçüncü kendisine geçiyor. Sözlerinde bölünmüş iki ruh tanımlamasını yapıp örneğini verirken, sözlerle söylemediğini videoda bir üçüncü hatta dördüncü kişi oluşturarak gösteriyor.

Gogol’den Cervantes’e oradan Hawken Slawkenbergius ve 1787 Trishdam Shandy’nin burnunu kaybeden adam hikayesine geçerken bir yandan hikayeyi anlatıp bir süre sonra da “Ben sanatçıyım. İşim anlam yaratmak değil sanat yapmak” diyerek gösteriyi kendi içinde de açıkça tanımlıyor. Bedenin farklı temsiliyet biçimlerine varoluşçu fakat aynı zamanda sorgulayıcı bir bakışla yaklaşırken, gösterinin ikinci yarısındaki Rus komünistlerin birbirlerini kabul etmeyen saçma konuşmalarını birebir aktararak dünyanın trajikomik halini ortaya koyan Kentridge, deyim yerindeyse sözü ezip, suyunu çıkarıp bırakarak bir saat içinde neredeyse söylenmedik söz bırakmamaktadır.