Fase, Steve Reich’ın Müziğine Dört Hareket

Ayşe Draz
Anne Teresa de Keersmaeker’in dört bölümden oluşan Fases koreografisinde, bedenin büyük bir titizlikle gerçekleştirdiği tekrar içinde mekanik-leşmesini izleriz adeta. Ancak bunu mekanikleşmekten çok mekanikleş-ebilmek olarak tanımlamak daha doğru olacaktır belki de. Chaplin’in insan bedeninin makinelerin bir uzantısı kılınışıyla mekanikleşmesini konu alan “Modern Zamanlar”ın aksine dansçılar, kendi bedenlerini, bazen gündelik olarak nitelendirilebilecek basit hareketlerin zorlayıcı, hata kabul etmeyen bir hareket ve zamanlama matematiğinin tekrarı içinde mekanikleşme sürecini göstermektedirler. Bu noktada altı çizilmesi gereken önemli unsur, merkeze, koreografın incelikli tasarımı ile dansçı/insan bedenin yapabilirliğinin alınmış olmasıdır. Ön plana çıkarılan diğer önemli bir nokta ise tekrar ve tekrarın kullanımıyla yaratılan süreçtir. İnsan sesi kayıtlarını kompozisyonlarında sık sık malzemesi olarak kullanan Steve Reich, koreografinin ikinci bölümüne eşlik eden Come Out (Çık dışarı) bestesinde de insan sesinin tekrarı ile adeta mekanikleşmiş işitsel bir süreç kurgular bizim için. Önemli bir fark vardır ancak burada; makinelerin insan bedenine dayattığı bir tekrarın değil kendi malzemesini tekrar aracılığıyla kendi tasarımı doğrultusunda dönüştüren insanın yarattığı mekanikleşme etkisidir söz konusu olan.
Koreografi, eşlik ettiği Steve Reich’ın minimal müziğiyle paralel bir izleği takip eder; basit motiflerin tekrarlanışı ve çok yavaş bir zamanlamayla da olsa süreç içinde ufak detayların evirilerek dönüşümleri, seyirciye işitsel ve görsel olarak deneyimleyebileceği bir süreç sunar. Çeşitli anlarda ışıklandırmanın etkisiyle duvara veya beyaz perdeye yansıyan iki boyutlu gölgeleri ile farklı bir düzlemde de görselliği ön plana çıkaran bedenler, salt görselliğin ötesinde, koreografinin hareket halindeki bedenleri tüm boyutlarıyla farklı açılardan izleyicinin deneyimlemesine sunuşuyla aynı zamanda kendi bedenselliklerine işaret ederler. Sahnede bir hikâye içinde veya bir karakteri temsilen yer almayan beden, sadece kendi maddeselliğinin bir göstergesidir; izleyicinin dikkati bedenin hareketinin, ritminin, sesinin, enerjisinin, en küçük ayrıntısına kadar sahne üzerindeki tüm varlığıyla dansçının bedeninin üzerinde yoğunlaşır.
Koreografinin Piano Bölümü, Dışarı Çık ve Alkış Müziği bölümlerinde, sadece aynı hareket dizgesini değil birbirini de eşzamanlı tekrarlayan iki dansçı izleriz sahnede. Hareketlerin dili, cümlelerin bazıları gündelik hayattan alıntılanmış olsa da, daha çok düz ve dairesel çizgi soyutluğundadır. Hem ufak detayların çeşitlenmesiyle cümlelerin kendisi, hem de zamanlamaları dolayısıyla dansçılar süreç içinde farklılaşırlar. Tekrar sadece hareket dilinin kendi içinde ve birbirini tekrarlayan bedenlerde değil, aynı zamanda ara ara onların hareketlerini tekrarlayan gölgeleri ile de ön plana çıkarılmıştır. Işıklandırma ve kostüm gibi diğer sahne unsurları da dört bölümden oluşan koreografi içinde farklı zamanlarda kendilerini çeşitli yollarla tekrarlayarak, tekrar unsurunu altını çizer.
Koreografın dansçı olarak sahne üzerindeki varlığıysa bize merkezdeki insan yaratısını hatırlatmanın hizmetine girmiştir adeta. Dolayısıyla koreografın, kendi yarattığı yalın ama dolayısıyla daha da fazla mükemmellik gerektiren bir yapı içinde, mükemmelliğinden ödün vermeden icrasını gerçekleştiren diğer dansçı yanındaki hataları daha kabul edilebilir kılınır bizim için. Üçüncü bölüm, Keman Bölümü’nde koreografın gerçekleştirdiği solo dansın hareket dili, gene belli bir matematiksel yapıya sahip olsa da, diğer bölümlere nazaran daha fazla doğaçlama niteliğine sahip, sanki daha az mekaniktir. Bu bölümde koreografın bedeniyle tanımladığı alanın çizgiselden çok dairesel oluşu da daha organikleştirir Keman Bölümü’nü. Bölümlerin içindeki değişik anlarda hareketleri marke ederken sesini ve nefes alışını da, diğer dansçıya göre daha çok duyarız Anne Teresa de Keersmaeker’in.
İlk bakışta, özellikle hareketlerin soyut nitelikleri nedeniyle koreografinin yarattığı dil izleyiciye mesafeli gibi durur. Ancak süreç içinde izleyici, yaratılan yeni bir farkındalıkla ufak detayların ve çeşitlenen tekrarın dünyasına girer; bütün duyuları keskinleşerek dönüşmüştür artık…