Koreografik Manevralar

Clément Layes, sirk cambazlığını, dansçılığını ve filozofluğunu dengeleyen bir ustalıkla yarattığı Allege (Mavna) ile iDANS programının parlayan genç yıldızlarından. Sanatçı, 19 Ekim Çarşamba günü saat 20:30’da Mimar Sinan Üniversitesi Bomonti Kampüsü Şebnem Selışık Aksan Sahnesi’nde. Zeki olduğu kadar mütevazi bir sanatçı profili sunan Layes, iDANS Festivali’nin yöneticilerinden Gurur Ertem’in Allege‘den yola çıkan sorularını yanıtladı.
Clément Layes: Belki eleştiri değil ama insan doğasının herşeyi karmaşıklaştırma eğilimine dair bir çeşit sevgi dolu ve hüzünlü bir mizah var, ama yalnızca dans alanına yapılan bir gönderme değil bu. Arka planımın dans olmasına ve en iyi bildiğim yerin burası olmasına rağmen yalnızca dans dünyasına ve profesyonel bir gruba değil daha geniş bir kitleye ulaşma şansınını yakalamak için yalnızca dans dünyasına göndermede bulunmuyorum. Bu, benim için daha çok bir oyun gibi. Jasna Vinovrski ile birlikte bu parçanı yaratım sürecindeyken eylem sistemleriyle ve kompülsif eylemlerin doğasıyla uğraşıyorduk. Herkesin tanıyabileceği bir sistem yaratmak ilginç gözüktü ve bunun içsel mantığını açığa çıkarıyormuş gibi yaparken aslnıda başka bir sistem kuruyor olmak, ilginin yoğunlaşması ve beklentiyle yoğrulan bir odaklanma yaratmak amacımızdı.
Sizin için koreografik emek nelerden oluşmakta?Gurur Ertem: Allege’de kendine-göndermeli bir evren yaratıyor ve yavaş yavaş bunun içsel mantığını ortaya çıkarıyorsunuz. Burada, güncel dans sahnesinde karşılatığımız bazı kavrsamsallık ve filozofluk kisvesi ardına gizlenen okunaksız ve aşırı öznel eserlere dair gizli bir eleştiri var mı acaba?
Kendi öznelliğimi bulmak ve yaratmak, yani öncelikle birşeyler yapabileceğim bir yer bulmak ki bu da kendi içimde yeni bir şeyler bulmaya çalışmak anlamına geliyor. Biz dansçılar yıllar boyunca okullarda sürekli hareket tekrar ede ede eğitim gördüğümüz gerçeğiyle yüzleşmeliydik, bu bazen iyi bir şey olabilir tabii, ama bunu tekrar tekrar sahnede görmek biraz sıkıcı. Aynı zamanda inanıyorum ki bir şeyin ustalığını, zanaatini yaratmamız gerekiyor, ama edinilmesi ve iletmesi bir kuruma bağlı olmayan, en azından yalnızca buna bağlı olmayan, kendimiz için oluşturacağımız, ve şu andaki ihtiyaçlarımıza cevap veren birşey yaratmamız lazım.
Bu yılki temanızın “İşte” olduğunu okuduğumda hiç şaşırmadım, oldukça güncel bir konu gibi görünüyor bana bu (Fransa’da 60’lı yılların devrimci düşünürleri Raoul Vaneigem ve Guy Debord, işi ve üretimi ayrıştırıyorlardı, üretim işin her zaman gerektirdiği yaratıcılıktan yoksun bir hale gelmişti çünkü) ve 50 yıl sonra kapitalizmin kendini sürekliliğini sağlaması için yaratıcılığa ihtiyaç duyuyor olması ve buradaki ufuk ve bir proje eksikliğinin hissedilmesini anlıyorum. Ben de bunlarla ilgili çalışıyorum. Kolay değil ama şu anda gördüğüm tek yer bu…
Kendimden birşeyler beklemek çalışıyor olmanın, “işte” olmanın ilk yolu ve bundan sonra da düşünme, deneme, tefekkür etme ve eylem arasındaki dengeyi bulmak geliyor. Bu beklenti bir zorlama değil, bunu kendime yaptıramam, ama bunun olabileceği koşulları hayal etmeye çalışırım.
Koreografi karmaşık bir şey çünkü mekânda çizdiğimiz hareket artık orada olmamakta ve bu ne yalnızca görünen bedenin hareketiyle ne de yalnızca mekân ya da onu çerçeveleyen sahne ya da odayla da ilgili değil. Mekân, alan ve hareket dünyamızın ta kendisidir ve öznelliğimizi olulşuran, aramızda ve dışımızda olan, yoğurmamız gereken şeydir ve umarım koreografi böyle bir dünyayla olan ilişkimize dair bir bilinç getiriyordur. Yani, benim için “iş” bir çeşit bakış alanı ve mekân yaratımı (tanımlamak istediğim kendi öznel alanım ama aynı zaman da başkalarının da alanı olan bir yer bu) ve bu mekâna/alana ulaşmak için ihtiyacım olan dikkat kesilme hareketini sağlamaktır. Bu bir nevi ruhsal (psişik) bir uygulama ve Joseph Beuys’un sosyal olana biçim verme fikrini seviyorum ama bu iki yönde de olabiliyor. Bir çeşit yoğunluk alanı olarak görüyorum ben bunu.
Kendi işimle ilgili beklentim aynı zamanda içinde bulunduğum koşullarla baş etmekle başlar. Güncel koreografiyi aynı zamanda bedenin toplumla olan ilişkisi ve bedenin bugünkü yeriyle ilgili sorularla ilgili bir uygulama olduğunu da düşünüyorum, tam olarak toplumun hayalindeki bedeni yanıstan bir şey olarak değil. Dans doğası gereği neşeli bir şey, bana neden dans etmiyorsun diye soruyorlar örneğin. Dansı özlüyorum, dans çok güzel bir şey. Ama böyle bir dans yalnızca eğlenceden ibaret bir şey olurdu ve sizin dediğiniz gibi emek sarf etmek demek bunu neden yapmamız gerektiğini bulmak demek ve bize dans diye öğretilen bir şeyin tekrarının dışına çıkmak demek.
Allege’de de neden bunu yine yapmam gerektiğini anlamam, benimsemem gerekiyor. Koreografi bir performansın ilk gösteriminde bitmiyor, neden ve niye buna devam etmek lazım, en zor soru bu… Bu yüzden de benim için en ilginç olanı bu soru. Her seferinde yeniden orjinal fikri ve enerjiyi tazelemek ve aynı zamanda bunun değişmesine izin vermek, tıpkı benim de etrafımdaki her şeyin değiştiği gibi değişmem gibi.
Chaplin’in Modern Zamanlar’ı ya da Tati’nin Mon Oncle’ı hâlâ bana çok dokunur ve üreten bedenleri sınırlayan mekanikleri ortaya koyuşlarını görmekten keyif duyarım ve bu filmleri hâlâ çok meydan okuyucu bulurum.
Ama şimdi farklı bir durumdayız, biraz daha bulanık belki, ama iş aslında durumun ne olduğunu anlamak ve bununla başa çıkmakta. Beden için yeni bir yer bulmak ve aynı zamanda bedenin nelerin yerini alabileceğini anlamak gerekiyor.
Keşfedilmenizde önemli bir adım geçtiğimiz Aerowaves Dans Platformu’na katılımınızla oldu. Bu platformdan sonra birçok festival sizi davet etti. Bunun gibi Avrupa Birliği destekli platform ve ağlar konusundaki düşünceleriniz neler? Bu tür oluşumların avantajları ve dezavantakları sizin için neler oldu?
İki sene önce Allege’in yapım aşamasındaki versiyonunu ışıksız, yalnızca on izleyiciyle, herhangi bir ücret almadan Berlin’de eski bir fabrikada oynuyordum. İki senede çok şey değişti. Bununla ilgili eleştirel bir bakış için daha çok erken, hâlâ ne kadar çabuk ve beklenmedik olduğunu düşünüyorum tüm bu gelişmelerin, iki sene önce bir tiyatro yönetmeniyle konuşmaya çalışıyordum ve kimse beni dinlemiyordu zira kimse beni tanımıyordu. Şimdi ise İstanbul’dan, Kanada’dan, Avrupa’da her yerden ve Amerika’dan e-mailler alıyorum bu işle ilgili sorular soran. Tüm bunların olması şaşırtıcı, networklerin ve platformların yetişmekte olan bir koreograf için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor bunlar. Bu durumdan gayet memnunum, daha önce dediğim gibi, işin zor kısmı aslında ilk gösterimden sonra devam etmek ve dans pazarına dahil olmak.
İşin öbür kısmı bunun nasıl gideceğine, performansın farklı yerlerde nasıl işleyeceğine bakmak, farklı izleyiciyle karşılaşmak…Bunlar çok ilginç ve ilham verici benim için. Dilerdim ki Avrupa’da da başka yerlerde de kültürel üretim için daha fazla kaynak olsun…Kültüre yatırım yapan bir toplum hayalinden daha iyi bir gelecek göremiyorum. Sonsuza kadar birşeyler üretmek ve tüketmek elbette kör bir noktaya götürebilir, değişim gereklidir ve bu değişim heryerde başlayabilir, Wall Street’te de, dans dünyasında da. Dayanışma ve birlik olmasını diliyorum ve görüyorum ki birçok sanatçı ve yapımcı benzer şeyler düşünüyor. Tabii ki sanat pazarında rekabet hayli yüksek ama hepimiz sanırım bunları düşünen pozisyonlardayız; ayrıştırma, seçme, başarının ne olduğunu belirleme, dans pazarının nasıl diğer pazarlara benzemediğini belli etme – zaten dans camiası kendi içinde başka türlü ilişkiler geliştiriyor – bu konularda çok eleştirel değilim bence zaten oluyor ve daha da olmalı. Belli ki sanatçının işini yapmasını sağlayan yalnızca para değil ama devamlılığı için elbette gerekiyor. Public in Private’ta konuştuklarımız bunlar, topluluğumuzun aynı zamanda farklı organizasyon biçimleriyle oynayan bir yer olmasını hedefliyoruz.
Sizin için ideal çalışma koşulları nasıl olurdu?
Zaman. Bir yıl bounca tek bir proje üzerinde çalışabileceğim bir zamanım olmasını dilerdim…Bu dans alanında hiç olmuyor, çok kısa zamanda çok fazla şey üretmek için baskı görüyoruz ve okumak için, hareket etmek için, zamanım olduğunu hissetmek için zamana ihtiyacım var. Fazla kasmamak istiyorum. Farklı bir zaman için zamana, eylem için, toplantı için, konuşmak, tartışmak için, ama aslında zaten bunlar oluyor sanki ama sanırım tüm bunların pişmesi ve olgunlaşması için gereken zamana ihtiyacım var. Bu tarz bir zaman genellikle çok değer görmez ama maalesef aslında çok önemlidir! Allege için çok uzun zaman çalıştım ve bu kadar çok turneye çıkabildiğim için şanslıyım, aynı şeyler bir ayda çıkardığım bir şey ile olamazdı çünkü zira bir performansın değeri yalnızca formunda değil aynı zamanda derinliğindedir ve bu derinliğe ulaşmak zaman alır.
Bir de, çalışacağım koşulları belirleme imkânımın olmasını isterdim. Dans stüdyosunda ve misafir sanatçılık sisteminde oldukça standartlaşmış bir durum var. Berlin’de şu anda bir sanatçı atölyesinde çalışıyorum ve kendimi çok özgür hissediyorum, zemini mahvetmek, duvarları kirletmek gibi kaygılarım yok, dans stüdyosu denen şey çok hijyenik ve öğretildiğimiz bir dans tarzını dikte ediyor, dans okulu geleneğinden gelen bir şey bu sanırım. Bazen de iyi olabilir tabii böyle bir yeri kullanmak.
Her halükarda, herşey nasılsa öyle ve bunlarla başa çıkmak lazım ve Allege de bu şekilde yaratıldı. Bir sonraki adım, belki şu anda daha fazla olanak elde etmiş olmama rağmen her şey hâlâ karışık gözüküyor, en azından ideal koşulların olmadığını söyleyebilirim ve ancak bunun için uğraşabiliriz ve bence zaten bu güzel bir başlangıç.