Skip to content

Hangisi Gerçek: Bu Bedenler mi, O Sözler mi?

Hande Topaloğlu

“Bir performansın başarılı olmasının ölçüsü nedir? Performansın sınırları nelerdir? Performansta radikalliğin ölçüsü nedir?”

Sello Pesa, Humphrey Maleka ve Brian Mtembu’nun yerel oyuncuların katılımıyla icra ettiği Sakin (Inhabitant) isimli performansları aklımda performansın sınırlarına, ölçütlerine ve radikallik tanımına dair büyük bir delik açtı. İki hafta içinde şehrin sokaklarında gezinip İstanbul’a uyarlanan bu proje Dolapdere caddesi üzerindeki bir üst geçitin hemen yanında gerçekleşti. Bizi yönlendirenlerin aracılığıyla caddenin kenarındaki sandalyelere oturduğumuzda, yolun karşısında da birkaç sandalye ve bir kürsü olduğunu gördük. Tanıtım metninden anladığım kadarıyla bir taksi, bir şöför ve iki kağıt toplayıcı performansa dahil olacaktı. Arabaların vızır vızır geçtiği bir yolun kenarında oturup performans beklemek ne kadar garipse, bir zaman sonra etraftaki herkesi performansçı, her şeyi de oyuna dahil zannetmek gibi sonuçları olan algı karışması da o kadar garipti.

Bir süre sonra “esas” performansçıların önce yol kenarların koşmaya başlayıp sonra da hızla akan trafiğin arasında koşarak arabalarla tehlikeli bir oyuna girişmeleri neye odaklanacağımızı artık anladığımız bir ana denk geliyordu. Tam o sıralarda yolun karşısındaki kürsüde konuşmaya başlayan “yerel yönetici” önce Dolapdere halkını selamlıyor ve mahalleye yapacakları büyük bir parktan bahsetmeye başlıyor. Şehirde yaşayan herkesin bu kent üzerinde hak sahibi olduğundan, bu parkın rant ilişkileriyle hiçbir alakası olmadığından veüzerinde herkesin hakkı olduğu, çocukların oynayabileceği bir küçük cennet olacağından bahsederken performansçıların yolun bizim tarafımızda oyunlarını daha da tehlikeli bir hale getirmesiyle dikkatler tekrar bu alana yöneliyor. Yerel yönetici projelerden  bahsede dursun, yolun üzerinde yüzü koyun yere serilip arabalar gelince yuvarlanarak kaçmaya başlayan bedenlerin kuvvetli imgesi herkesi yerinden ediyor, konuşmacının sesi silikleşmeye başlıyor, bir kısım seyircinin kalbi sıkışıyor, bir kısmı yola atlayıp arabaları durdurmamak için kendini zor tutuyor ve bir kısım ise gördükleri bu görsel şiddet üzerine sinirlenip gitmek istiyorlar.İşin ilginci bir grup insanın yerel konuşmacıyı dinlemek için yolun öbür tarafına geçip, performansçıların ölümle danslarını görememiş olmaları. Bu sırada yoldan performans için anlaşılan kağıt toplayıcıları geçiyor, bir süre sonra da zaten yollarından geçmek olan diğer kağıt toplayıcıları görüyoruz.

Kent hakkını ve kent sakini olmak kavramlarını sorgulamak isteyen bu performansı izlerken, hem Dolapdere’nin fiziki bütünlüğü, hem de performansı gerçekleştirenin üç siyahi beden olması, iç kanamaya sebebiyet verebilecek önemdeki İstanbul’un görünmeden kanayan yarası olan göçmen ve mültecilerin yaşadıklarının bir temsilini gördüğümü düşünüyorum. Mafyatik insan tacirleri ve despotik ulus-devlet hükümetlerince tüm yasal ve toplumsal haklarından soyundurulmuş insanların hayatları, yerel yöneticinin bahsettiği park hayalinin çok uzağında, temel yaşamsal hakların bile uzağında ölümle dans etmeye daha çok benziyor. Sello Pesa’yı bir sanatçı olarak değil Güney Afrika’lı bir göçmen olarak görüyorum.

“İnsanı yaşat ki şehir yaşasın; şehri yaşat ki insan yaşasın.”[1]

Performans teorisyeni Richard Schechner, yapılaşmış davranışlarla vücut bulan gündelik hayat performanslarıyla, performans sanatları olarak bilinen alan arasında bir ayrım yapar ve ilkinin kimlik yarattığını ve hakikat inancı verdiğini söylerken, ikincisinde performansın dünyası ve reel hayat arasındaki farkın belirgin olduğunu, hatta performansın bu duvarı bilerek muğlaklaştırdığını ve sabote ettiğini belirtir.[2] Sakin’de bu iki dünya birbirinden ayrılamaz hale gelmesinde elbette performansçıların bu ‘gerçeklik’ karmaşasına karşı bedenlerini bir sabotaj aracı olarak kullanmalarının etkisi çok büyük. Sello Pesa ve Vaughn Sadie’nin ortak çalışması olan Sakin, sanatsal üretime, sanatçının kutsallığına, performansın ne’liğine ve radikallik tartışmalarına yürekten sorular yöneltiyor ve yüreği kaldırabilecek herkesin izlemesi gereken bir deneyim sunuyor.


[1] Yerel yöneticinin konuşmasından bir replik

[2] Schechner, R. (2006) “What is performance?” In, Schechner, R, Performance Studies: an introduction, pp. 28-51, London: Routledge

No comments yet

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

%d bloggers like this: