Cry Me a River üzerine Anna Mendelssohn ile Söyleşi

Program metninizde, senaryoyu oluşturmak için “internetten iklim değişimine dair bilgileri, kişisel anlatımları, felsefi yolculukları, felaket senaryolarını, çözüme dair talimatları ve savaş çığlıklarını” bir araya getirdiğinizi yazmışsınız. Bize tiyatro parçalarınıza metin yazma işine nasıl yaklaştığınızdan bahsedebilir misiniz biraz? Sizin metodolojinizi bir tür “readymade” (hazır malzemeyi kullanmak) olarak değerlendirebilir miyiz? Bu durum sizin “yazarlığınızı” nasıl dönüştürüyor?
Evet, bir anlamda “readymade” olarak adlandırabilirsiniz, ayrıca “text-sampling” (metinlerden örnekler kullanmak) kavramını da seviyorum çünkü metinlerin çoğu konuşmalardan, söyleşilerden, konferanslardan ve benzeri yerlerden alınıyor, çok çağrışımsal bir süreçle birbirlerini “örnekliyorlar”. Bunlar “bulunmuş” metinler ve benim için anlamlılar çünkü parça gerçekten de iklim değişimine dair retoriklerle ilgili. Yani bu konu hakkında nasıl konuşuruz, insanların duyguları farklı söylem biçimleriyle nasıl harekete geçer gibi sorulara yanıt arıyor.
Yalnızca yazılı değil sözlü metinler de kullanmak benim için çok önemliydi. Hiçbir metin kitaplardan gelmiyor; metin fragmanını okurken, konuşmanın sahibi zihnimin arkasında bir yerde oluyor, ancak yine de metni fazlasıyla kişisel bir biçimde yorumluyorum. Bunun yazarlığımı nasıl dönüştürdüğü ise, iyi bir soru.
Sizce günümüzde çevreci hareketin en önemli sorunu nedir?
Çevreci hareketin bir sorunu olduğundan emin değilim. Çevreciler çalışmalarını sürdürüyor, bu faaliyetlerin sürekli değiştiğini umut ediyorum ve bu da gezegenle olan ilişkimizi iyi etkiliyor.
2011 yılında Dietmar N. Schmidt Oyuncu Ödülü verilirken jürinin yaptığı açıklamada çok sayıda sesin partisyonlarını kesinlik ve beceriyle canlandırdığınız yazıyor. Burada partisyon derken kastedilen nedir? Bu ne ölçüde belirlenmiş bir şeydir, hangi anlamda koreografik veya müzikal notasyona benzer?
Notasyon ve metin, çok belirlenmiş şeyler. Enstrüman giriş noktalarım, dramaturjim, duygusal yükselip alçalışlarım, hızım ve monologun ritmi kesin olarak belirlenmiş durumda. Elbette minimal değişiklikler yapıyorum; her gösteride bu işin yeni yönlerini ve olasılıklarını keşfetmeye çalışıyorum, aksi takdirde iş canlılığını yitirirdi.
Bu anlamda muhtemelen bir koreografi setiyle müzik notasyon arasında pek çok benzerlik vardır. Özgürlük, parçayı doğru bir biçimde icra ederken ortaya çıkan bir şey.
Eğer çağdaş dans ve tiyatro dünyasını metaforik bir “ekosistem” olarak değerlendirirsek, bu sistemi oluşturan organizmalar, cemaatler ve çevre arasındaki bağlantılar hakkında ne derdiniz?
Kişisel olarak, “dans ve tiyatro” ekosisteminin dünyada benzer “krizler” yaşadıklarını hissediyorum. Son yirmi otuz yılda çok heyecan verici belli kavramsal, kendini-yansıtan, forma-odaklanan yaklaşımları derinlemesine inceleyip çok şey öğrendik; şimdi bu yaklaşımdan biraz sıkılmaya başladık.
Bence şimdi yeniden daha çok dışarıya, sanat alanının dışına, cemaatimizin dışına bakıyoruz ve tekrar siyasetle, çevreyle, daha büyük anlamıyla sistemle ilgilenmeye başlıyoruz.
Yaratıcı işler yapmak için harika bir dönem bu, her şey mümkün ve serbest görünüyor ve elimizdeki araçlar da çoğalmış durumda.
Bundan sonra ne var? Şu an ilginizi çeken konular ve sonraki projeleriniz neler?
Şu anda “Here and Now” isimli yeni bir solo üzerinde çalışıyorum. Gelecek ve nereye gittiğimiz sorularıyla uğraşıyor. Kendime, tam şu anda yaşadığımız büyük gelişmeler nelerdir sorusunu soruyorum. Hangi meselelerle uğraşıyoruz, yaşadığımız gelişmeleri yaratmakta payı olan kişiler kimler? Elbette gülünç derecede büyük bir mesele bu, ciddi bir biçimde cevaplanamayacak kadar büyük. Ama bana zorlu, çok büyüleyici bir yolculuk da sunuyor. Böylesi soruları incelemek için nasıl bir form oluşturabiliriz, bunu inceliyorum.