Skip to content

İstisnai Koreograf Dominique Boivin ile Söyleşi

Gurur Ertem

G.E: “Beau Geste” adlı topluluğunuz 1981 yılında, o dönemde multi-medya tiyatronun öncüsü sayılan Alwin Nikolaїs’nin yönetilen Milli Çağdaş Dans Merkezi’nde eğitim görmüş yedi dansçı tarafından kurulmuş. Nikolaїs, 1950’lerden 80’lere uzanan kariyeri boyunca insan-dansçıyı merkezi konumundan uzaklaştırmış, sahne donanımı, ışık ve müzik gibi insan olmayan aktörlere eşit önem vermişti. Dansçılar bu unsurların arasında yalnızca hareket etmekle kalmıyor adeta bunlarla iç içe geçiyorlardı. İnsan olmayan aktörlere duyduğunuz ilginin (İstisnai Taşıma’da bu bir inşaat kepçesi, Seyahat’te ise oyuncaklardan ve elektrikli bir trenden oluşan manzara vb.) Nikolais’nin mirasına dayalı olduğunu söyleyebilir miyiz? Eğer öyleyse, Beau Geste bu mirası nasıl taşıyor ve dönüştürüyor?

Dominique Boivin: Sanırım Nikolais’den “merkezi dağıtmayı” ve “merkez kaydırmayı” miras aldım; yani mesafeyi koruyarak hemen hemen her şeyle ilgilenme potansiyelini. Bu durum benim işlerimde bir tür mizah yaratıyor.

İstisnai Taşıma‘da beni ilgilendiren şey bir makineye hayat vermek, onu bir dansçıya dönüştürmek, tıpkı bir kukla gibi yaşatmak, seyircinin dansı klasik ve romantik bir dans gibi görebilmesi için makineye duygu yüklemek. Makine kentsel hayatın bir parçası iken insan onun yanında dokunaklı, neredeyse kırılgan kalıyor.  Hareket halindeki bu iki bedenin ilişkisi dünyayı hiçbir şeyin hiçbir zaman sabit kalmadığı geniş ve sonsuz bir inşaat alanı gibi görmeyi sağlıyor. Aşk da aynen böyledir.

Travelling bir manzaraya dönüşmesi için bir insan bedeninde yapılan yolculuk. Bir bedenin güzelliğinin, onun çizgilerinin ve hacimlerinin görünür kılınması; bedenin hareketlere, amaçlara ve dansa göre değişen bir manzara olarak görülmesi.

Her iki durumda da bir mirastan söz edilebilir mi bilemiyorum ama kesin olan şu ki Nikolais’in eğitimi bana ötekine bakmak, onu anlamak, analiz etmek, kavramak arzusunu verdi. Bir makine ya da elektrikli bir tren üstündeki kamera; her ikisi de beni ötekine mesafeli bir bakışla yönelten şeyler.

G.E: 1970’lerde ve 80’lerde Amerikan koreografların Fransa’da etkisinden genel olarak bahsedebilir misiniz? O döneme kadar dansta deneysel çalışmaların merkezi Amerika Birleşik Devletleri’ydi fakat daha sonra bu Avrupa’ya, özellikle de Fransa’ya kaydı…

D.B: 70’li ve 80’li yılları büyük bir deney, deneme ve yaratım laboratuarı gibi yaşadım. Fransa’da 70’lerde Amerikan dansının getirisi çok önemliydi ve bu, Fransız dansına daha büyük bir içsellik ve özgünlük kattı. Gerçekçilikten, klasik ve neoklasik danstan uzaklaşma korkumuz giderek kayboldu. Ayrıca Amerikalıların uzun zamandır tecrübe ettiği temsil biçimi olan soyutlama bize biçime yönelik konuları ele alma fırsatı veriyordu. 81’de Solun iktidar olması ve maddi kaynakların aktarımı ile Fransız çağdaş dansının kendine özgü bir imzası oluşmaya başladı.

G.E: Birbirinden çok farklı eserler yarattınız –kendinizi sürekli yeniden icat etmeyi bırakmamışsınız gibi gözüküyor. 35 yıllık kariyeriniz boyunca yaşadığınız dönüm noktaları neler oldu?

D.B: Geçen bu 35 yıl boyunca iki yanımı bir araya getirmeye çalıştım: Dans ve genel olarak sanat yüzünden karmaşık olan yanım ile daha kaba ve basit olan öteki yanım. Bu ikisi birbirinden derinlemesine farklı ama bir o kadar da bana ait. İşlerim tıpkı bir saplantı gibi bu iki parçayı birleştirmeye, buluşturmaya çalışıyor. Bir dönüm noktasından söz edeceksem bu sorunsal etrafında dönüp duracağım: bir araya gelmek. (toplanmak, birlikte olmak, bir araya geliş)

G.E: İstisnai Taşımalar gibi sokak performansları koreograflığı ve izleyiciliği nasıl dönüştürüyor? Daha önce bunun bir sahne versiyonu oynandı mı? Eğer öyleyse eserin iki farlı bağlamdaki etkilerini karşılaştırabilir misiniz?

D.B: “Doğal” çerçevesi olan kentsel alanda sunulduğu zaman “İstisnai Taşıma” gösterisi yerini, yani gündelik bir alanda insanlar arasındaki gerçek yerini buluyor.  Bu, makinenin “doğal” dünyası; insansa bunun yanında kırılgan kalıyor. Makine iç bir alanda olduğu zaman ise daha “klasik” bir temsil türü oluşuyor. Her iki versiyonu da seviyorum.

G.E: Dans ve mizah arasındaki ilişki hakkında neler düşünüyorsunuz?

D.B: 70’lerde dans ve mizahı birlikte denemeye başladığımda pek ciddiye alınmadım. Aslında o dönemde dans ciddi bir işti! Zamanla dans daha insanî olmayı denedi ve mizah da insanın en belirgin özelliği olduğu için ikisinin birlikteliği sindirildi.

G.E: Beau Geste Topluluğu olarak pedagojik çalışmaları da önemsiyorsunuz. Web sitenizde “yaratıcılık ve teknik birbirinden ayrılamaz” ve “dans yalnızca titiz bir icrayı değil aynı zamanda niyetin netliğini de gerektiren bir sanattır” diyorsunuz. Bu netlik öğretilebilecek/öğrenilebilecek bir şey midir? Bir dansçının ve koreografın ideal eğitimi nasıl olmalıdır?

D.B: Benim için teknik bir araç olarak kalmalıdır; başka bir şey değil. Teknik, virtüozlüğünü kullanan ya da kullanmayan sanatçının hizmetinde olmalıdır. Bir jest ya da bir hareket dansçı tarafından tamamen sindirilmiş ve berrak olmalıdır.  Şüpheye ve pişmanlığa yer olmamalıdır. Sahne üstünde olduğu için pişman olan bir yorumcu başarısızlığa mahkûmdur. Aynı şekilde amaçlarını karman çorman yapan bir sanatçı da seyirciye karışık bir mesaj geçirecektir. Benim pedagojik anlayışım dansçıdan önce insandan bir şey istenmesidir. Dansçı sanatçının duyarlılığının, özgünlüğünün ve tekilliğinin hizmetindedir. Bence birçok kişi bir tekniği öğrenme kapasitesine sahip, ancak çok azı ondan yararlanmayı ve onu aşmayı başarabiliyor.

No comments yet

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

%d bloggers like this: