Adva Zakai ‘Less is More’
Handan Ergiydiren Özer
Hem dansçı hem gösterimci olan Adva Zakai, bu iki yapıtında, insanın kendisi olabilme, kendi gibi davranabilme olanaklarını sorguluyor. Öncel bir planlama ve kurgusallık içeren gösterim pratiğinde, seyirci karşısında ‘kendi’ olmak, birisi için ne kadar mümkün, olmaya kalkılsa da bu ne kadar samimi ya da içten olabilir? Kişinin sahne üzerinde kendi içinde, yeni yeni kendilikler bulması, onlara rastlaması, olası kendiyle karşılaşmasının şaşkınlığı ve bunun da kendisi olduğuna ısrar etmesi Zakai’nin bedeninden sıcak ve gülümseten bir maceraya dönüşüyor.
Zakai’nin yapıtlarını izlerken, birini izlediğinizin, oturduğunuz yerden, onun sizin seyretmenize değecek, cazip davranışlarda bulunmasını beklediğinizin farkına varıyorsunuz. Bu naif arzunuz, Zakai tarafından, incelikle yakalanıyor ve yönlendiriliyor. İster istemez onun oyun arkadaşı oluveriyorsunuz. Sahnedeki telaşsız bulunuşu ile sizi yanına katıyor ve tekil yolculuğunu kalabalıklaştırıyor. Zakai, tüm solo çalışmaların kaçınılmaz unsuru olan ‘yalnızlık’ duygusunu da , sürekli seyirciyi anımsayarak, onunla konuşup, ona gerçekten bakarak tamamen konu dışı bırakıyor. Yalnızlık melankolisine sığınmadan bunca öznel durumu aktarabilmesini içtenlikle alkışlıyorsunuz. Kendilik durumunun yalınlığı ve huzuru, bedeni ne kadar aşırıya giderse gitsin, genel duygu olarak seyredeni içine alabiliyor.
Adva Zakai, solo çalışmalarında Amerikan post-modern dansının izlerini taşıyor. Dekor, kostüm, öykü, müzik, karakter gibi tüm teatral unsurlardan arınarak salt bedenin olanaklarıyla yaratıyor. Bedeni, kendi öz kaynaklarıyla bir sahne sunumu için fazlasıyla zengin bir kaynak ve bu merkezde aramayı sürdürüyor. Bakış, jest, duruş, nefes, ses ya da yetecek kadar söz ile ve son derece sade bir hareket diliyle kurguladığı solo çalışmaları, yoğun bir gündelik hale işaret ediyor. Herkesin yapabileceği zıplamalar, minik jestler, yürümeler, basit kıvrımlar ara sıra baştan çıkarak çoğalıp, dans malzemesine dönüşüyorlar. Sıradan devinimler, sıra dışı anlatı biçimlerine evriliyor.
Zakai bir dansçı bedeni olduğunu izleyene unutturmuyor ancak gene de kendini seyirciden ayrı, kopuk ya da ustalıklı bir yere koymuyor. Herkesin yapabileceği hareketleri, herkesin çıkarabileceği sesleri, başladığı yerden alıp kendine özgü, kendi bedenine özel bir anlatı diline aktarıyor. Bu tutumu, izleyenle kurduğu ilişkinin kopmadan gitmesini sağlıyor.
“Az olan çoktur” (less is more) yaklaşımı, Zakai’nin koreografisinin temelini oluşturuyor. Belirli hareket dizileri farklı zaman aralıklarında tekrarlanıyor. Belirli bir fikir, sık sık ama değişen dışavurumlarla karşınıza çıkıyor.
Dansın geleneksel unsurlarından arındırılıp, daha başka nasıl bir şey olabileceğini arayan kırk yıllık sürecin ilk dönemlerini yeniden hatırlatıyor. Yaratmayı, yeni bir şey ortaya koymak yerine, varolanların bin bir başka biçimde ama kendi özgün biçiminde harmanlamak olarak tarif ediyor. Sahnede bulunuş halinin, seyirciyle kurulan ilişkiyle bütün olduğunu ve bir gösterim için ille de yeni bir fiziksel çevre kurmak gerekmediğini savunuyor. Adva Zakai yeni bir şey söylemiyor, daha önce söylenenleri ‘kendi’ olarak bir daha ifade ediyor. Her okuma, okunanı yeniden yazma edimiyse, Zakai de eski olanların bir tekrar okumasını yapmış oluyor, böylelikle onları yeni bir dilde, yeni baştan yazıyor.