Martine Pisani’nin Koreografik Evreni

Gurur Ertem
2006 yılında iDANS’ın tanıtımı niteliğindeki İstanbulReconnects etkinliklerine katılan Fransız koreograf Martine Pisani, festivalde bu kez sans adlı eseriyle yer alıyor.
Pisani, 2000 yılında Théo Kooijman, Laurent Pichaud ve Olivier Schram ile birlikte yarattığı ince bir espri anlayışı taşıyan eserisans’da, yine oyun oynamayı seven fakat gösteriş ve yapmacıklıktan kaçınan bir tavrı benimsiyor. Durağan ve boş bir sahnedeki üç adam, sürüp giden bir sekmenin insafına kalmış gibi görünüyor.
Martine Pisani, temsilin hileli yollarına başvurmaktansa sahnedeki varoluşun farklı kalitelerine dikkat çeken bir koreograftır. Sahnede somut eylemler önerip aralarında bağlar kurarken anlamlı kalmalarına da dikkat ederek dansın samimi şiirine dair özgün bir dil ve duruş benimsemiştir. David Gordon, Yvonne Rainer ve Odile Duboc gibi sanatçılarla yaşadığı verimli karşılaşmalardan ve Marsilyalı Dunes topluluğuyla çalıştıktan sonra, 80’lerde kendi kendini dansçı olarak yetiştiren Pisani, 90’lı yılların başında kendi grubunu oluşturdu ve çalışmalarını koreograf olarak sürdürdü. Çalışma süreci birtakım yankı ve sekmeler barındırır. Daha önceki bir adımda potansiyeli yeterince araştırılmayan bir noktayı bir sonraki adımında irdeler. Düşünmenin de bir çeşit eylem olduğu önermesini benimseyen sanatçı, oyun oynamanın zihin ve bedeni harekete geçirmedeki önemini göz önünde bulundururken anlamın açık uçlu kalması için gereken mesafeyi araştırır. Oyun oynamanın bazen bazı şeyleri ciddiye almak demek olduğunun farkındadır.
Martine Pisani’nin sans adlı eserini ilk kez New York’ta “Fused” (French U.S Exchange in Dance / Fransa Amerika Dans Değişimi) Programı’nın 2006/2007 sezonu kapsamında izlemiştim. İzleyiciler arasındaki efsanevi bale sanatçısı Mihail Barysknikof da dahil hepimiz gülmekten iki büklüm olmuştuk. Sahnedekilere, kendimize, birbirimize ve gülmemize gülmüştük. Söze dayalı şakalar, fıkralar tercüme edilemez. Bir anlamda insan gruplarını ve topluluklarını birbirinden ayırır. Farklı bir dilde anlatılmaya çalışılan espiri artık komik olmaktan çıkar. Oysa hareketten çıkan mizah birleştiricidir. Bedensel komedinin birleştiriciliğine dair en güzel örneklerden biri olarak sans’ı sonunda İstanbul’da göreceğimiz için mutluyuz.
Martine Pisani, sans ve koreografik yaklaşımıyla ilgili sorularımı yanıtladı.
G.E: sans gerçekten de “-sız, siz”: anlatısız, metinsiz, süssüz; dekor, ışık gibi bildik sahne öğeleri yok. Fakat yine de dopdolu: sürekli birbirine eriyen bir dizi eylem, durum, hareket ve jestle. Bu eylemler sizin için nedir? Nasıl oluşturuyorsunuz bu dizileri ve geçişler arasındaki mantık nedir?
M.P: sans’ın 2000 yılında yaratıldığını unutmamak lazım. Çok basit eylemlerle başladık. Mesela, mekânı dinlemek, yön bulmak bunu takip etmek, hikâye anlatmak, taklit etmek…Öfke, korku, şaşkınlık, keder, neşe gibi duygular üzerine de çalıştık. Bunlar belli duruş ve hareket edişleri beraberinde getirdi ama psikolojiye gitmeyen, yapmacıksız bir tavrı muhafaza etmeye dikkat ettik.
Bütün bu eylemler, dansçılar arasında ilişki yaratma, seyirci karşısında olma, beklenmedik durumlar icat etme ve tiyatral kodlara değinmekten ibaret. Geçişlerde herhangi bir mantık yok diyebilirim, daha çok sezgilerime dayanıyor; bizim için mesele bir durumdan diğerine mümkün olan en dolaysız şekilde, anlama fazla takılmadan;ritim, mekan, davranış ve sessizliğin kalitesine odaklanarak, jestsel bir müzik yakalayarak geçmekti.
sans komik olmaya çalışmıyor belki fakat mizah yönü çok kuvvetli bir eser. Neden böyle acaba sizce? Mizahla olan ilişkiniz genel olarak nedir?
Mizah kendimizle yaşadığımız mesafeden ortaya çıkabiliyor. Kıl payı geç kalma, azıcık geriden takip etme, beklenen anda beklenen yerde olmama gibi şeylerle çalışıyorum. Sahnedeyiz, çok ciddi ve kasvetli bir yer değil bu, saçmalamaktan korkmuyoruz, oyun oynayan çocukların ciddiyetiyle yapmamız gerekeni yapmaya çalışıyoruz. Belki de komiklik, yaptığımız şeyin basitliğinden, dansçıların yalın fiziksel özelliklerinden, ani geçişlerden ve motivasyonlardaki dolaylılıktan kaynaklanıyor.
Bazı söyleşilerinizde oyun oynamaktan, oyun davranışlardan esinlendiğinizi söylüyorsunuz. Oyun oynamanın ehemmiyeti sizin için nedir? Oyun,koreografilerinize nasıl yanısıyor?
Oyun oynamak doğru mesafeyi bulmaktır.
…İnşa esnasında oyun, iki katı unsur arasındaki boşluğa işaret eder Ayrıca, bu unsurlar arasındaki hareketi de ima eder. Oyun, iki farklı materyali birleştirmek için elzemdir çünkü her materyal ısıya, harekete farklı tepki verir. Oyun, bir yapının zaman içindeki sürekliliğini koruyabilmesi için gereken esnekliği sağlar. Yeterli alan yoksa oyun yotkur, çok fazla alan varsa yine bu bir oyun değildir…
Benim için koreografik dilde de aynısı geçerli. Koreografilerimde oyun oynamanın özelliklerini hareketlerin motivasyonunu teşkil eden bir çok kural koyarak kullanıyorum. Dansçılar çok meşgul oluyor böylece çünkü çok sınırlamaları var. Sahnedeki duruşlarını da idare etmeli, ayarlamalılar.
Sizin için koreografi ne demek? Koreogafiyi oluşturan unsurlar nelerdir? Ve büyük koreografik zorluklar?
“Koreografi:
Zihinsel bir tutum, zamansal bir aranjman, bir tercüme, orada olmadan once burada olma, seçme, farklı dilleri araştırma, herşeyin mümkün olduğu bir mekânda bir durumdan diğerine geçme, dinleme, bakma, birlikte yaratma, engellerle ve paradokslarla oynama, geçmiş ve geleceğin şimdisiyle ve kelimelerle oynama, bizi çevreleyen şeylere tepki verme, başarısız olmayı riske alma, niyet etme, birlikte uymak için birlikte kurallar koyma, bir tarafa adım atma, bedenin yapabildikleri, zikzaklar çizme…”
(bu metni corpus adlı bir internet dergisi için yazmıştım)
Eserlere göre zorluklar farklı oluyor. Mesela, Bande à part’da (2004), 6 dansçı bir solo yapmaya çalışıyor. Blink için (2008) Henri Bergson’un “Madde ve Bellek”’inin ilk bölümünü tercüme etmeye ve hayata geçirmeye çalışmıştım. Profit and loss’ta ise (2009) iki koreograf olup bir parça çıkarmaktı zorluk.
Zor bir soru, aklıma doğruluk, dürüstlük gibi şeyler geliyor ve biraz dini kavramlar bunlar sanki ama sanırım zorluklar daha çok içsel birşeylere, hislere dayanıyor.
Performanslarınız her zaman keyif saçıyor. Tabii ki bu birlikte çalıştığınız çok özel dansçılarınızın da sayesinde. Birlikte çalıştığınız dansçıları, oyuncuları nasıl seçiyorsunuz? Projede yer alacak kişileri belirleyen kriterler nedir?
Onları seçmiyorum, daha çok onlarla karşılaşıyorum.
Karşılaşma, tanışma meselesi, seçmeleri sevmiyorum.
Aradığım belli bir dansçı ya da kişilik yok.
Ustalık kriter değil, ama tekniği çok kuvvetli dansçılarla çalışmışım bakıyorum da.
Kriterleden biri kendinden çok emin olmamak denebilir.
Önemli olan aynı yolun yolcusu olmak.
(Paris, 11 Eylül 2009)
Martine Pisani/sans
17.10.09
garajistanbul 21:00