Skip to content

William, Kentridge, Üçüzü Ve Ötesi…

Meral Harmanci Turunçoğlu

Bu yıl beşincisi düzenlenen iDANS festivali kapsamında, 6 Ekim akşamı, Garajistanbul sahnesinde, William Kentridge’in I Am Not Me The Horse Is Not Mine adlı performansı sahne aldı. Gogol’un “Burun” adlı kısa öyküsünden yola çıkılarak oluşturulan oyun, bir taraftan hikaye anlatımını gerçekleştirirken, diğer bir taraftan metinlerarasılığın sahne üzerinde nasıl görünür kılınabileceğini ispat ediyor. Bu süreç gerçekleşirken de William Kentridge’e ait buluşlar sanatçının yaratıcı dünyasına tanıklık edilmesine yardımcı oluyor.

Performans Kentridge’in sahne üzerinde elindeki dosyadan hikayeyi okumaya başlamasıyla açılıyor. Hikaye kendi bedenini terk eden bir burun üzerinden hem benlik bölünmesi ve kişiliğin çoklu yapısına göndermede bulunuyor, hem de korku toplumunun insanı nasıl kendine yabacılaştırdığına dair ironik bir gerçeğin altını çiziyor. Böylece metinsel düzlemde çoklu bir anlamlar dizgesine ulaşılıyor.  Ayrıca hikayenin başlı başına hem eğlendirici hem düşündürücü öğeler içeriyor olması ve Kentridge’in kendi yorumlarıyla, metinsel düzlemin renklenmesi ve düşündürücü bir zemine dönüşmesi de sağlanıyor.

Kentridge hikaye anlatımı sürecinde elindeki dosyadan bazı sayfaları yerlere atarak kendi bedeninden ayrılan burun imgesini sahne üstünde görsel olarak yeniden üretiyor. Bunun hemen ardından Kentridge’in kendi görüntüsü projeksiyonla sahnenin arka duvarında bulunan perdeye yansıtılıyor. Bu görüntüdeki Kentridge’in kıyafet ve aksesuarları sahne üstündekiyle aynı. Dolayısı ile kendi bedeninden tamamen çıkmak isteyen başka bir Kentridge imgesi yaratılmış olunuyor, üstelik projeksiyonla yansıtılan Kentridge imgesi her defasında adım adım kamera kadrajından çıkmayı başararak kendinden kaçma izleğini sürdürüyor. İki katmanlı bu bölüme daha sonra üçüncü bir Kentridge görüntüsünün dahil edilmesi, İki görüntüdeki Kentridge’in birbiriyle iletişime geçtiğine tanıklık edilmesi, sahne üzerinde bulunan Kentridge’in görüntüdeki Kentridge ile somut olarak ilişki kurduğuna dair sahne üzerinde bir ilizyon yaratılması, hem görsel olarak sahneye canlılık kazandırıyor, hem de metinlerarasılık fikrinin nasıl görünür kılınacağına dair çok yaratıcı bir buluşu ortaya çıkarıyor. Gogol’den Cervantes’e yol alan hikaye ile metin içinde metin hayat bulurken, sahne üzerindeki varlığından projeksiyon perdesindeki varlığına doğru kendini çoğaltan Kentridge görüntüsüyle görsel bir metinlerarasılık işleniyor.

Son olarak sahnede kullanılan ve bu işe bir başka değer katan unsur ise animasyon parçalarıdır. Varlıkların gerçek yaşamdan alınan görüntüleri ile animasyon parçası olarak tasarlanmış çizim görüntüleri bir arada işleniyor. Bu görüntüler birbirleriyle ilişki içine girince de sadece sahne üstü renklenmiyor, aynı zamanda kurmaca ve gerçeklik algısına dair var olan kırılganlığın da altı çiziliyor. Üstelik belirli dönemler içinde mantıklı ve tutarlı kabul edilen pek çok düşünüş biçiminin kırılganlığına dair bazı ifadeler dile getirilince görsel bölüm ile metinsel bölüm bir kez daha bütünleşmiş oluyor. Böylece Linda Hutcheon’ın A Poetics of Postmodernism[1] adlı çalışmasında bahsettiği gibi neyin kurmaca neyin gerçek olduğunun birbirine karıştığı çok katmanlı bir anlamlar dizgesi oluşturabilecek postmodern bir iş ortaya çıkmış oluyor.


[1] Linda Hutcheon, A Poetics of Postmodernism, Routledge, New York and London, 1992.

No comments yet

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

%d bloggers like this: