“Dance For Sale” Daha Ne Olsun!

Hande Özelsancak
-“Efendim hoş geldiniz, ne alırdınız?
-Ben bir “Çadırda Shakespeare”, bir “Kuş”, bir “Oryantal”, bir bakayım, 2×2 nedir acaba? Neyse ondan da alayım, nasıl olsa çok ucuz. Bunlar bir bitsin, sonra devam edebiliriz.
-Peki, nasıl isterseniz. Mönüden seçtiğiniz ilk dans performansı için sizi çadıra alalım.”
Neredeyse tam olarak böyle konuşmalarla geçen “Dance for Sale” adlı dans organizasyonu, İDANS kapsamında, Kadıköy, Sultanahmet ve Bebek’te, üç gün boyunca sokakta yapıldı. Sokakta bir çadır kuruldu, Grupo Oito sokak satıcısından tutun da herkesin ayağına çok ucuza dans getirdi. Türkiye, Breziya, Almanya gibi farklı ülkelerden dansçılar, çadırın içinde, birkaç kişiye özel 4-5 dakikalık dans gösterisi sundu.
Ben Bebek Parkı’nda kurulan son gün gittim. Havanın fena soğuk olduğu yağmurlu bir gündü. İdans ekibinden başka pek katılımcı olamadı hava şartlarından dolayı. Gelen izleyicilerle dansı izlemeden önce, ne izleyecekleri, nasıl bir mantalite olduğu konusunda bilgileri, tahminleri olup olmadığını sordum. Pek bir tahminleri yoktu, broşürü okumama rağmen daha önce böyle bir tecrübe edinmediğim için benim de yoktu. “Sadece benim için, bu kadar ucuza dans edecek olmaları beni ayrıca mutlu etti, parasını veren için oynuyorlar” gibi genel bir kanı vardı diyebilirim. Performansları izledikten sonra konuştuğumda herkes pek mutlu ayrıldığını söylüyordu. Daha önce dans gösterisi izlememiş bir çift, gazeteden öğrenip gelmiş ne olacağı konusunda en ufak fikirleri olmadan. Çift, menüden seçtiklerini izledikten sonra artık dans gösterilerine kesinlikle gideceklerini büyük bir şevkle dile getirdi.
Bunu duymak da beni çok mutlu etti.
Tüketim nesnesi kalmayan ne var diye düşündüğümde aklıma sahne sanatları gelirdi, kimsenin gitmediği, üşendiği. Ne zaman tüketim nesnesi oldu, insanlar pek bir sevdi. Olsun bu da güzel bir gelişme. Sokaktaki sanatla ilişkisi olmayan insanlara böyle vizyon açmaya çalışmak ve bunun işe yaradığını görmek gerçekten umutlandırıcı. Çadırda dansçılar ve izleyicilerin kurduğu birebir ilişkiyle, sanatla insan arasındaki uçurumun –en azından bu ülkede- kırılabilirliğini görmek, göstermek açısından çok etkili.
Her şeyin mülkiyet haline getirildiği bu günlerde, dansa, ancak mülk haline getirince ilgi gösterilmesi son derece ironik tabii. Satın alanın kendi mülkü. İşte insanı kendi silahıyla kendine çekme yöntemi, çok zekice, çok dürüst. Dürüst çünkü, amacı bağıra çağıra söyleyen bir proje.
Havanın son derece soğuk olmasına rağmen biz tirtir titrerken, dansçıların yüksek motivasyonlarını hiç bozmadan, bütün gün bizim için her defasında yeniden dans etmeleri, hep enerjik ve mutlu olmaları, hem de bu kadar ucuza, yapılan işin etiğini algılamak açısından yeterli olur diye düşünüyorum. Daha ne olsun!