Skip to content

Bir Saate Sıkıştırılmış Hayat Dersleri

Rumeysa Kiger

Biletsiz kalabalık mekanın kapısında merakla neler olacağını beklerken, masanın üzerine koyulan biri düğme dolu, diğeri boş iki kavanoz eşliğinde ilk açıklamalar geliyor:

–       Boş kavanoza istediğiniz miktarda para koyarak kendinize bir kokart alabilir ve

–       Düğme kavanozundan istediğiniz sayıda düğme seçebilirsiniz.

“Bu düğmeler ne işe yarayacak? Sahneye çıkıp işin bir parçası haline gelmek istemiyorum, böyle bir ihtimal var mı?” sorusuna anında küstah bir cevap geliyor performansçıların birinden:

–       İşin bir parçası haline gelmeden yaşaman mümkün değil.

Ayaküstü ders vermeye pek meraklı dansçı –ki kendisi zaten uzmanlaşmış bir adam olarak ıslah edilmiş bir bireymiş-, soruyu soranın söyleyeceklerini ağzına tıkarak diğer kişiye geçiyor.

Az sonra para kavanozuna giren “ne kadar isterseniz” miktarının 10 TL’ye sabitlendiği öğreniliyor ve hayat dersini alan izleyici parasını ödedikten sonra gönlünden geçen bir avuç düğme yerine iki düğme almayı seçiyor, böylece “hayatta açgözlülük etmemek” gerektiğiyle ilgili muhtemel bir başka ders almaktan kurtarıyor kendini.

Verilen döküman ve yapılan açıklamalardan kokartlara, içeri girildiğinde çeşitli değiş tokuşları yapmayı mümkün kılacak bir meslek yazılması gerektiği bilgisi geliyor sonra.

Program metninde amacının “mevcut değer sistemleri, bilgi dağılımı ve para akışı içerisinde kırılmalar yaratmak” iddiasına sahip bu alternatif piyasa simülasyonu yaratma deneyimine dair beklentiler yükseldikçe yükseliyor.

İçeri girildiğinde çeşitli masalarda mısır, pasta börek, içecek, kırtasiye malzemesi, parfüm ve incik boncuk satıcıları, muhtemelen ilk defa bir tiyatro salonunda satış yapmanın heyecanıyla kalabalığı bekliyor. Ellerinde mekanın haritası, yakalarında masözden astrolojiste, şarkıcıdan gazeteciye birçok mesleği icra etmek üzere içeriye doluşan kalabalık masalara üşüşüp ellerindeki düğmelerle neler alabileceklerini soruyor. İlk hayal kırıklığı bu noktada geliyor; düğmeler para yerine geçmiyormuş.

Birkaç dakika içinde performansın tamamına yayılan hayalkırıklıkları zinciri kaotik bir ortam yaratıyor; “Eee ne yapıcağız şimdi? Düğmeler bir işe yaramıyormuş.”, “Bak şu köşeye para kavanozunu koymuşlar, gidip bir bakalım mı?”, “Aa o birayı nasıl aldın, düğmenle mi?”, “Yok canım, cebimdeki kendi paramla aldım” , “Nasıl yani? Oyunun kurallarına aykırı değil mi bu?”, “Bu ortak parayla herkese bir bira alalım”, “Hayır önce açları doyuralım”, “Herkes koyduğu parayı geri alsın”, “Ben sana bir resim çizeyim sen bana bir düğme ver”, “Ben senin reklamını yapayım sen de bana masaj yap”, “Bakın ne güzel şarkı söyledim, herkes bana bir düğme versin”, “En çok düğmesi olana 500 euro vereceklermiş”, “Yok canım daha neler”, “O zaman en çok düğmeyi ben toplamalıyım”, “Bana burcunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim”, “Ah bir de şu yaptıkları açıklamaları duyabilseydik”, “Ne zaman bitecek çok sıkıldık”, “Ne yani şimdi bu, o kadar parayı böreğe ve biraya gömdüler resmen”, “Elimizdeki düğmeleri zarfa koyup vercekmişiz” vs vs.

En son bir masa başında beyaz zarfların içine gömülmüş dansçılar, yanlış yapıp yapmadıklarını kontrol etme imkanımız olmadan algoritmik bir hesaplamayla, 500 euroyu katılımcılardan birine veriyor. Bu saçma dağılımı engellemek isteyen bir grup aktivist “Düğme ekonomisine hayır!” pankartları açıp eylem yapsalar da bir işe yaramıyor.

Ağızları laf yapmadığı için hiçbir satış yapamayan bir grup esnaf somurtarak masaları boşaltırken, seyircilerin bir kısmı hesaplamayı konrol etme taleplerinin reddedilmesiyle ilgili performansçıları sıkıştırıyor ve heyhat yeni bir ders daha öğreniyorlar: “Gerçek hayattaki para dağılımını kontrol edebiliyor musunuz sanki?”

Seyirciyi adam gibi bilgilendiremeyen ve yönlendiremeyen, kurmaca da olsa “değere sahip” unsurların neler olduğunu açıklamaya yeltenmeyen veya katılımcıları başka bir şekilde motive etmeyi başaramayan bu deneyim en kolay ve ucuz bir şekilde “hayatta da durum böyle, bizim göstermek istediğimiz de tam buydu” gibi laflarla geçiştiriliyor.

Acaba festivali başından beri takip ettikleri için kendilerini evde hisseden kritik çaba ekibi bu bir saatin en renkli sahnelerine imza atmasaydı, her şey daha da sıkıcı olmaz mıydı diye düşünmekten kendini alamıyor insan. Tabii buna da hemen “Hayat da işte böyle sıkıcı!” cevabı verilebilir ancak bu performans yalnızca ve yalnızca hayatın bir parçası olduğu için sıkıcıydı, performansa özenle yerleştirilmiş bir sıkıcılık yoktu ortada.

Umurlur ki dansçılar, bahsi geçen hayat derslerini verdikten ve gösterileri hakkında koca koca cümleler yazdıktan sonra, Celement Layes’in “Allege” gösterisini seyredip, bir parça düşünürler.

No comments yet

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s

%d bloggers like this: