Allege’ın Muntazam Evreni ve Bir Potansiyelin Altını Çizmek

Hande Topaloğlu
İDANS Festivali’nin öne çıkan isimlerinden biri haline gelen Clement Layes hem zekice tasarlanmış bir koreografiyi, hem dilini ustalıkla kuran bir beden tekniğini hem de politik/estetik düzlemde açıkça okunabilen bir eleştiriyi biraraya getiren işi Allege ile seyircinin karşısına geçti. Güçlü mizah anlayışıyla herkese keyifli dakikalar yaşatan Layes, performans bitiminde seyirciyi yüzlerinde gülümseme ve akıllarında sorularla başabaşa bıraktı.
Layes performansın ilk bölümü boyunca küçük bir bitkiyi bir sürü bardak, havlu, kova, su şişeleri gibi araçları kullanarak envai çeşit absürd yöntemle sulamaya çalışıyor ve tüm bunları kafasının üzerinde taşıdığı bir bardak ile (bazen de bu bardağın yardımıyla) icra ediyor. Her seferinde bir sonraki sulama planını elindeki kara tahtaya(olanak) çizen ve sonrasında elindeki bezle (hayal) silen Layes, performansın bu ilk bölümünde seyirciye büyük bir ustalıkla komik ve keyifli anlar yaşatıyor. İşin asıl ilginç tarafı, kullandığı nesnelerin ve temelinde bir bardak su üzerinden kurduğu bu hikayenin, nesnelerin çok anlamlılığı ve dilin kemiksizliği içinde muğlaklaşacağını farkında olan Layes’in, herkesin performansın bittiğini düşündüğü bir anda, yaptıklarını aynı performatif ustalıkla açıklamaya başlaması oluyor. Bardağın mekanik, havlunun hayal, suyun enerji, kara tahtanın imkan, kovanın kısıtlama olduğunu anlayınca performans Layes’in dilince kendini açmaya başlıyor.
Allege’da kendine özgü olduğu kadar tüm diğer alanlarla da ilişkili bir dil yaratan Layes’in Gurur Ertem ile roportajında kendi öznelliğini bulmaya ve yaratmaya çalıştığından bahsetmesi[1] performans içinde daha bir anlam kazanıyor. Tıpkı nesnelerle arasında yarattığı bu öznel dilin herkesin aşina olduğu hayal, imkan, zaman, teknoloji, politika gibi kavramlarla kendini açık ediyor olması ve Layes’in kendi öznelliğini mekanik bir inşaya karşıt değil koşut olarak konumlandırması gibi.
“Ben (bedenim), benim. Bu bardak, mekanik. Ben (organik) ve Bardak (mekanik) eşittir zaruri ihtiyaç/zorunluluk.”
Allege’ın gözlerimizin önünde bulanıklaşmayan, ‘ama’ ve ‘fakat’larla çatallaşmayan duru bir su gibi aktığını söylemek pek de abartılı olmaz. İç tutarlılığıyla seyirciye de “güvenli” ve “sağlam” bir konum yaratan Layes, ne bir ders veriyor, ne seyirciyi suçluyor ne de ondan çok şey bekliyor. Layes kendi öznel alanını, başkalarının da alanı olan bir yer olarak tanımladığında[2], Allege’in derdi ve Layes’in bu derdi kendi diliyle anlatma çabası okunaklı ve akıcı bir hale geliyor. Nitekim nesnenin çok anlamlılığına ve anlamın göreliliğine güzelleme yaparken –ve bu sayede doğrudan herhangi bir önermenin sorumluluğunu üstlenmekten kaçınırken- düşüncelerin imgesinde (yeni) bir söz söylemenin, (yeni) bir anlamı vurgulamanın uzağında duran günümüz sanatında, Clement Layes’in ayakları yere basan, çokluk içindeki bu öznelliği her şeyden önce önemli bir potansiyelin altını çiziyor.