Ayşe Orhon – Tekrar Edebilir Misin?
Ayşe Orhon’un iDANS Festivali kapsamında, 30 Eylül’de Garajistanbul’da sergileyeceği Tekrar Edebilir Misin‘den yola çıkarak, Gurur Ertem ile bir e-Söyleşisi…
15 Eylül 2007
Festivalde yer alan Tekrar Edebilir misin?’in çıkış noktası nedir?
Tam çıkış noktasını ben de kestiremiyorum şimdi. 1 senedir düzenli olarak stüdyoda tek başıma çalışmaya vakit ayırıyorum. Şubat’ta o çalışmaların içinden “İsimsiz” koptu, Performans Zamanı kapsamında Galata Perform’da gösterdim. “Tekrar Edebilir misin?” yine aynı çalışma sürecinde, Almanya’da kollektif bir çalışma için davet edildiğim Mousonturm’da şekillenmeye başladı. Aslında aynı konu etrafında oluşan, ve ondan kopan uydular bu işler benim için. Konu da kendi kendime çalışmak, iz bırakma-bırakmama, içerisi-dışarısı, yaratma eylemi/süreci, dil…
2002 yılında başladığın “Dans Terimleri Sözlüğü” projesine devam edecek misin?
Evet etmek lazım. Dil bence zihnin dışavurumu. Ve ama yine zihni etkileyen birşey. Biz onu (dili) şekillendiriyoruz ve sonra da o bizi şekillendiriyor. Aslında Dans Terimleri Kılavuzu’nu yurtdışından döndükten sonra bir nevi mecburiyetten hazırladım. Hollanda’da ve Almanya’da okulda ve sonra çalıştığım projelerde İngilizce-Fransızca-Türkçe karması notlarımı İstanbul’da algılayamaz ve aktaramaz olmuştum; Notlarıma bakıyorum bakıyorum, zaten yazdıklarımı zor anlıyorum, bir de “bu yazdıklarımı ben şimdi hangi dille anlatacağım öğrencilere” derdiyle önce kendim için araştırmaya başladım. Birçok tanımın Türkçe’de karşılığı vardı, sadece biz bilmiyorduk. Çoğu İngilizce terimin de aslında garip kullanım şekilleriyle “başkalaşım” geçirdiğini göstermek ve Türkçe karşılıklarını hatırlatmak ya da yoksa yeni karşılıklar önermek istedim… Çünkü bedenle çalışırken de seçtiğiniz, kullandığınız kelimeler yapacağınız şeyi birebir etkiliyor. O. Sinanoğlu’nun deyimiyle, her kelime bir çağrışımlar bulutunu ister istemez üzerinde taşır; mesela “dur”, “kal”, “pause”, “hold”, “tut”, “bekle”, “freeze”, “don”… bunlar aslında birbirinden apayrı hareketsizlik halleri…
Sence “koreografi” nedir?
Bir çeşit düzen bence.. ama öyle derli toplu olması da şart değil.. Mekan-zamanda hareketlerin bir düzeni, sadece bedenlerin hareketleri değil.. bedenin sesinin, fikirlerinin, dilinin, kendisinin…
Yalnızca dansçı değil hem dansçı hem koreograf olarak çalışmak nasıl birşey, tek söz sahibi olmak nasıl bir durum?
Çok yalnız. Bir başına. Yavaş da bir süreç. Biri düşünce kaldıracak kimse yok; sürekli bir yüzleşme hali: tembellik, yorgunluk, heyecan, buluş, yokluk, boşluk, sürpriz, sessizlik… Tek başına ama aslında birçok “söz” dilleniyor zihnimizde, bedenimizde. Ben hareket ederken sadece ben değilim, öğrendiğim, gördüğüm birçok şeyim, birçok kişiyim…
ama yine de hep yalnızım –o ayrı (gülümseme)
Bu yıl gördüğün sence en “iyi” üç ile en “kötü” üç eser?
Geçen senelere göre açıkçası pek bir şey izlemedim. Ama gittiğim festivallerde birkaç iş gördüm. Springdance’te Çek Kristyna Lhotàkova’nın sahnelediği “Featured” çok samimi ve naifti, babası yaşlarında amatör 3 erkekle çalışmıştı. Bir de Alkantara Festivali’nde Jerome Bel’in ismi “Isabel Torres” ve öznesi de Isabel Torres olan oyununu çok beğendim. İkisi de birşey, hatta şahane birşey “sunma” derdiyle çıkmıyorlardı da karşımıza, sanki kendi araştırmalarına davet ediyorlardı izleyiciyi…
“Ayy nereden denk geldim buna” diyeceğim bir şey olmadı sanırım? Ama Kassel’de Trisha Brown’ın “The Floor of Forest” isimli yeni işi: Dansçılar o kadar istemeyerek sanki cezalılarmış gibi icra ediyorlardı ki dansı, geriye çok mekanik, sıkkın, bıkkın, anlamsız bir şey kalmıştı… Bir de belki konunun dışında ama, arkadaşımın obua çaldığı Stuttgart Operası’nda Elektra izledim geçen ay, ve sonuna kadar izleyebilmek için çok zorladım kendimi. Bildiğimiz opera formatında bir eser ama “çağdaşlık” adına bir-iki fikir denemişlerdi, herhalde “moda” diye düşündüm: İzleyiciler salona girerken, sahnede oyun başlamıştı ve müzisyenler de enstrumanlarını akort ediyordu. Bir ara Elektra, viskisini öndeki suflör çukurundan çıkan ele uzattı. Ha bi de Elektra kot pantalonluydu!)
Hayalindeki proje?
Gerçekten öyle uçan kaçan bir hayalim yok. Bu beden-zihin meselesi üzerine stüdyoda yaptığım “jimnastik” iyi geliyor. Ben bunu bana iyi geldiği için yapıyorum, ve bu öğrendiklerimi toplarlayıp insanlarla paylaşmak derdim..
Yurtdışında bu kadar fırsatın olmuş iken ve seninle çalışmak isteyen koreograflar varken, neden İstanbul’da yaşıyor ve çalışıyorsun?
Istanbul’da yapacak daha çok işimiz var…