Ayrık Olanı Yakınlaştırmak

Ayşe Orhon
Rimini Protokoll grubundan Stefan Kaegi’nin Radio Müzzin isimli ‘belgesel tiyatro’ gösterimi Haliç Kongre Merkezi’nde Uluslararası iDANS Festivali çerçevesinde sahnelendi. Oyun Kahire’li dört müezzin’in ve bir radyo mühendisinin kendi mikro-tarihleri üzerinden bize daha geniş bir perspektifte bir modernleşme, makineleşme ve merkezileşme eleştirisi sunuyor. Kahireli müezzinlerin ağzından Mısır’ın yakın tarihine, din görevlerinin dünyevi hallerine ve 2011’e doğru devlet mekanizmasının gittikçe daha da otoriterleşme sürecine yaklaşıyoruz.
—————————————————————————–
İsim: Tarek al-Tayeb Mohamed Bouazizi
Lakabı: Basbûsa
Doğum yılı: 29 Mart 1984
Doğum yeri: Sidi Busit, Tunus
Medeni durum: Bekar
Meslek: İşsiz, seyyar satıcı
Ölüm yılı: 4 Ocak 2011
Ölüm sebebi: 17 Aralık 2010 senesinde kendini ateşe vermesi
Kendini ateşe vermesinin sebebi: Bir bedediye görevlisi tarafından uluorta aşağılanması ve tartaklanması olayı
Sebebiyet verdiği: 18 Aralık 2010 sonrasında birçok Arap ülkesine sıçrayacak -Batı’lı bakış tarafından romantikleştirilecek ‘Arap Baharı’ adı verilen- ‘Arap Devrimi’.
—————————————————————————–
Yukarıda okuduğunuz mikro-tarih örneği Radio Müezzin’de karşılaştığımız bir hikaye değil. Fakat 17 Aralık 2010 tarihine kadar Arap, Ortadoğu, İslam gibi kavramlardan herhangi bir Avrupalı’ya hatta bir Amerikalı’ya ya da bir Asya’lıya çok şey çağrıştırmazken Giessen’de Tiyatro eğitimini tamamlamış ve bir süre gazetecilik yapmış olan yönetmen Kaegi’nin bize bu coğrafyaya davet etmesi açısından önemli. (Broşürde belirtilen bilgilere göre Kahire’de 3 aya süren araştırma süreci ve provalardan sonra oyunun ilkgösterimi Mart 2009’da Berlin’de yapılmış.)
Onlar bunu hep yapıyor:
Stefan Kaegi, Helgard Haug ve Daniel Wetzel, Justus Liebig Üniversitesi-Giessen Uygulamalı Tiyatro Çalışmaları bölümünden mezun üç arkadaş. ‘Kazakistan Toprak Örneği”, “Kutuda Kalküta”, “Lagos İş Dünyası Melekleri”, “Oslo Halkı’nın Düşmanı” gibi projeleri bizi aslında birçoğumuzun bilinçli olmadan etki alanında olan başka coğrafyalara yaklaştırıyor. “Dağaçar Bey ve Çöpün Altın Tektoniği” isimli projeleri de İstanbul’da yaptıkları araştırmaların sonucunda ortaya çıkan ve Avrupa’da birçok tiyatro sahnesine konuk olan bir çalışma.
‘Radio Müezzin’ Rimini Protokoll’ün birçok projesi gibi ‘canlı bir performans’: ilhamını canlı meselelerden alıyor ve performansları hep ‘canlı’; yani yaşayan işler üretiyorlar. Bu projeden uyuşmazlık ve anlaşmazlık sonucu fiziken ayrılan müezzinlerden biri, projede varlığını görsel ve işitsel kayıtlar, kullandığı malzemelerin teşhiri ve arapça konuşan bir başkasının kendisini seslendirmesi gibi farklı temsil yöntemleriyle sürdürmeye devam ediyor. Yine bir başka müezzin bize caminin minaresinde bozulan bir floresan lambanın yerine yenisini nasıl koyduğunu anlatırken nasıl bir sesin yerine başka bir sesi koyamayacağımızdan, şahısların kendine haslığından bahsediyor ve sonunda itiraf ediyor: O da orada bir başkasını temsilen bulunuyor. Aynı zamanda bir elektrikçi olan müezzin Abd-ül Muti’nin daha birkaç ay önce kanserden öldüğünü öğreniyoruz.
Oyundaki kişiler de, konular da, metinler de, siyasi ve hayati gündemin değişmesi ile yenileniyor -uyuşmayan, dışında kalan, farklı olan, uzak olan her zaman içinde ve canlı kalarak.
Rimini Protokoll’ün bize yaklaştıracağı daha çok ses var.