Performans Kuramı Üzerine Anlaşılana Dair

Bilge Serdar
1960’lı yıllar sanat dünyasında yeni arayışların, sanat ile yaşam arasındaki sınırların ortadan kaldırılması iddiasını taşıyan hareketlerin hız kazandığı yıllardır. Tiyatro ve dans da ya da daha genel bir ifadeyle sahne sanatları da (ki diğer tüm ara formları örneğin happeningleri de buna dahil edebiliriz) bu arayış içinde seyircisiyle ilişkisini gözden geçirip mesafeyi ortadan kaldırmayı ve salt seyirci katılımını öne çıkaran yapımlar ortaya koymayı dener. Ancak artık sahne seyirci ilişkisinin yeniden tanımlanması ve deneysel adımlar atılması için sahne sanatlarının bileşenlerinin kendi içinde çözümlenip yeniden bir araya getirilmesi yeterli olmaz. Bunun da ötesinde tiyatronun özüne dönme girişimleri sosyal bilimlerin diğer alanlarını da içine alan – en çok da antropoloji ve etnolojiyi- geniş bir çalışma alanı doğurur. Antropoloji ve etnolojiyi içine alan ve bu alanların tiyatroda önemli kazanmasını sağlayan deneysel hareketlerin öncülüğünü de Artaud, Grotowski ve Barba yapar. Bu üç tiyatro adamının çalışmaları tiyatroda yeniden tanımlanmaya çalışılan “seyirci katılımını” ve bu ilişkinin yeniden kurulması sorununu “ritüellere” dönerek çözmeye çalışır.
Sahne sanatları ve sosyal bilimlerin bu birlikteliği sınırları tiyatroyu da aşan çalışmalara öncülük eder. Örneğin aslında bir antropolog olan Victor Turner ve yönetmen Richard Schecner’in hem bireysel hem birlikte yaptığı çalışmalar sonucu geliştirilen “performans kuramı” sadece sahne üzerindeki bir icrayı tanımlamanın ötesinde aynı zamanda toplum analizi yöntemi olarak da algılanır. Buna göre Schecner performansı tanımlarken icra etmek, olmak, yapmak, yaptığını göstermek ve yaptığını göstermeyi açıklamak ‘la ilişkilendirir. Bu tanım da performansı sahnenin ötesine gündelik hayata, sanata, spora ve diğer popüler eğlencelere, iş yaşamına, teknolojiye, sekse kutsal ya da seküler ritüele ve oyuna taşır. Yani Schechner tiyatroyu – hatta biz buna dansı da ekleyebiliriz- genişçe bir performans yelpazesinin bir parçası olarak görür.
Schechner, performansı, biçimsel ritüellerin, kamusal bir araya gelişlerin ve bilgi, mal ve gelenek değiş tokuşunun çeşitli biçimlerinin bir parçası olan ya da onlarla devamlılık içerisinde olan bir çeşit iletişimsel davranış olarak tanımlar. Psikoloji, sosyoloji, antropoloji, psikoterapi, iletişim kuramı, etnoloji ve performans gibi birbirinden uzak görünen alanlar arasındaki temas noktalarını araştırır ve genel bir yargı elde eder: İnsanlar grup halindeyken, bir şekilde davranışlarını ritüelleştirirler; yani sadece ‘olmak’tan ziyade kendilerini ‘sergilerler’. Bu sergileme tavrını araştıran Schechner, tiyatro ve sosyal bilimlerin azımsanmayacak sıklıkla birbirlerinin terimlerini kendi alanlarına uyarladıkları sonucuna varır. Rol yapma, sahne, dekor, oynamak ve/veya eylem gibi terimlerin yanı sıra, tiyatro da sosyal bilimlerden etkileşim, ritüel, tören, karşılaşma gibi anahtar terimler almıştır.[1]
Schechner, 1980 sonrasında performans çalışmaları alanının öncüsü olarak konumlandığı dönemde performansın nasıl bir kültürel analiz yöntemi olduğu; çokkültürlülük paradigmasının yarattığı kültürel krizde performans çalışmaları ve kültürlerarasıcılık yaklaşımının olası yaratıcı etkisi üzerine çalışır ve okul ve akademi eğitim programlarında performans çalışmalarının nasıl yer alması gerektiği üzerine odaklanır. Schechner’in performans kavramı üzerine çalışmaları, teatral deneyimin kuramsallaşması çabasının yanı sıra teatral olan ile toplumsal olan arasındaki ilişkiye dair yapılan bir sorgulamanın ürünü olarak değerlendirilir. Schechner, teatral performansı, performansın geniş yelpazesi içinde konumlandırırken, aynı zamanda bu geniş yelpazenin sosyal bilimlerin toplumu analiz etme gayesine katkısına da işaret eder. Performans çalışmalarının, bir toplumsal analiz disiplini olarak sosyal bilimler içinde yer alması gerektiğini vurgular. Bu yaklaşım, performansın yeni bir form olduğunu ima etmenin ötesinde sadece yazılı ve kayıtlı materyallerle dünyayı ve toplumu analiz etme girişimlerinin sınırlarına işaret eder. Schechner, insan yaşayışının ve davranışının toplandığı yerin sadece ‘arşivler’ değil, aynı zamanda yapma-etme halleri gibi yazılı olmayan deneyimlerin biriktiği ‘repertuar’ kavramını da kapsadığının altını çizer.[2]
Schechner, tiyatronun kökenine dair yapılan Batı merkezli araştırmaları eleştirir ve bu eleştirisine dünya halklarının hepsi veya bir kısmında rastlayabileceğimiz tüm drama, tiyatro, performans formlarının; tarihçilerin, arkeologların ve antropologların araştırabildiği en erken dönemlerden beri var olduğunu vurgulayarak başlar. Mesela en eski kabilelerden beri var olan ritüeller gibi toplumsal olaylarda da katılımcıları ve seyircileri özel olarak bir araya getiren bir performans süreci vardır. Schechner, Aristo’nun Poetika’sında belirtilen öğelerin, Batılı tiyatro geleneği tarafından milat kabul edilmesi geleneğine karşı çıkar. Bunun yerine teatral performansın kökeninin her toplumda var olan ritüel performanslarda aranması gerektiğini belirtir. [3]
Schechner performans kuramını oluştururken, ritüellerin dramatik yapısı ve toplumsal dram (social drama) kavramı üzerine çalışan antropolog Victor Turner’dan etkilenir. Turner performans sanatının, ritüellerin harekete dökülmüş modern örnekleri olduğunu söylemektedir. Bu anlamda bir iyileştirme töreninde, şaman ayininde ya da bir Grotowski oyunu birbirinden çok da farklı değildir ve ritüelistik özellikler görülebilir.[4]Turner ve Schechner, 80’li yıllarda birlikte bir atölye çalışması yaparlar. Bu atölyede, Turner’ın ritüeller üzerine yaptığı saha çalışmaları ve Schechner’in temsil ve teatrallik üzerine yürüttüğü çalışmaları bir arada değerlendirilir. Turner’in etnografik saha verilerinin dramatik formlarda icra edildiği atölyeler; Turner’in antropolojisinin dramatik yönünü araştırmaya başlaması ve Schechner’in antropoloji ile tiyatro arasındaki temas noktaları üzerine yoğunlaşması anlamında önemli bir etken oluşturur. Schechner’e göre, bu atölye çalışmasının en önemli verisi, her toplumsal eylemin estetik bir bileşene sahip olduğu ve her estetik temsilin de aynı zamanda toplumsal bir şey olduğu düşüncesine ulaşmalarıdır.[5]
Yani “performans” sözcüğü artık sadece sahne üzerindeki bir eylemi –act, dans ya da herhangi bir oluş halini- ifade etmeyip bir toplumsal analiz yöntemi olarak anlaşılmalıdır. “Performansın” sahnenin dışına taşarak toplumsal alandaki icraları da ya da daha başka bir deyişle kültürel performansları da kapsayacak şekilde ele alınması sahne sanatları açısından değerlendirildiğinde seyirci- icracı ilişkisini yeniden üretmek açısından önemlidir. Çünkü böylesi bir bakış açısı herhangi bir kültürel performans ürünü olarak değerlendirebileceğimiz “gösterimlerin” kendi iç bileşenlerinin dışında kültüre ait tüm dinamikleri, bilinmezleri, açmazları barındırdığı gerçeğini de beraberinde getirir. Bu icracı için neredeyse sonsuz olasılıklı bir yaratım zemini sunarken, seyirci içinse çok boyutlu bir deneyim fırsatını yaratır.
[1] Richard Schechner; “Performans ve Sosyal Bilimler”, Mimesis, sayı,16, s, 82.
[2] Pınar Gümüş, Sezin Gündoğan; “Richard Schechner ve Performans Kuramı”, Mimesis, sayı 17, s, 17.
[3] a.g.e, Gümüş, Gündoğan, s.17.
[4] Victor Turner; The Anthropology of Performance, PAJ Publications, New York, 1987-1988, s. 7 Çev: Zeynep Nutku
[5] a.g.e, Gümüş, Gündoğan, s.17.