Skip to content

Posts from the ‘Türkçe’ Category

Sessizliğin tadı…

Ekin Tokel

Portekizli tiyatro topluluğu Mundo Perfeito’nun If a window would open oyunu hayali olduğu kadar hayret uyandıracak derecede de tanıdık haber bülteni görüntüleriyle açılıyor. Oyun, bu geniş ekranın önündeki sandalyelere oturmuş dört oyuncunun seslendirmeleriyle, bu vakayı beklenmedik bir deneyime çeviriyor.

Sıradan haber görüntülerinin, uyumsuz seslendirmelerle şekillendirilmesi anlam üretimini sese yüklerken, oyunun dağarcığında ses ve dilin koşut kullanımı belirginleşiyor. 2039 tarihli haber bülteni felaketlerle ve kaotik gelişmelerle dolu distopik bir panoromayı, gelişmelerin dilde yarattığı etkiye sarmalayarak sunuyor.  Bir yandan seller, kasırgalar, geri geri giden arabalar, havaalanlarını basan hedefsiz yolcularla sistem kaosa sürüklenirken, dil de bazı sözcüklerin anlamının değişmesi, aforoz edilmesi süreçlerinde çözülmeye başlıyor. Bireylerin ses senkronunu yitirmesiyle ilerleyen salgın, dilin bireylerin öz ifadelerini kurmadaki yetersizliğine işaret ediyor. Politikacıların “Bilmiyorum” beyanatlarıyla yükselen kriz, yeni bir dil üretme atılımlarıyla bastırılmaya çalışılsa da, giderek yayılan sessizlik salgının önüne geçilemiyor. Oyuncuların çocukluk ve gençlik dönemlerinden aktardıkları seslerine dair hikayelerle, sesin bireyin toplumsallaşma sürecindeki etkin konumunun altı çizilirken, sessizlik de toplumsal ve dilsel düzene karşı bir direniş olarak belirlenmiş oluyor. Read more

YA BİR PENCERE AÇILSAYDI, HABER STÜDYOSUNDAN DÜNYAYA?!

Ceren Can Aydın

Bir Pencere Açılsaydı  (if a Window would open) isimli üç perdelik oyun, iDANS Festivali kapsamında 2 ve 3 Ekim 2011 tarihlerinde Garaj İstanbul’da sergilendi. Portekizli yönetmen Tiago Rodrigues’in, bir televizyon kanalının haber stüdyosunu  merkeze alarak kurguladığı oyunu, Neil Postman’ın bir dönem çok tartışılan ‘Televizyon, Öldüren Eğlence’ [1] kitabında yaptığı toplumsal tahlillere bir nazire gibi. Postman bu kitabında, hayatımızda gittikçe daha çok yer işgal eden televizyonun insan ilişkilerinde yarattığı tahribatın, daha da önemlisi Thomas Hobbes’un meşhur ‘insan insanın kurdudur’ diye özetliği türümüz doğasına dair siyasi tahlilinin bir laboratuarı olma halini inceler. Read more

Geçmişten Bugüne ya da Bugünden Geçmişe: Eskiyeni

Hande Topaloglu

Geçmişe dair sorularla başlayan Eskiyeni’de, “nasıl olurdu?”nun çeşitlemeleri tekrar tekrar soruldukça Mustafa Kaplan ve Filiz Sızanlı’nın bu oto-retrospektif niteliğindeki işlerinde bir  geçmişle hesaplaşma kararında olduklarını düşünüyorum. İkilinin birlikte çalışmaya başladıkları 1997 ve 2000 yılları arasındaki üç işi (İçbükey, Transform a(c)tion ve Uyumlama)  merceğe alan Eskiyeni’de sanatçıların kendi koreografi tarihlerine ve geçirdikleri dönüşümlere bugünden bir bakışın izleri görülüyor. Read more

Kendinin Pastişi – Eskiyeni

Ceren Can Aydın

Yaklaşık onbeş yıldır, Türkiye’nin bağımız sanat üretme alanlarının olanaksızlığına direnen iki ismin, Filiz Sızanlı ve Mustafa Kaplan’ın, 1 Ekim 2011’de MSGSÜ Bomonti Kampüsü’nde sahneledikleri ‘Eskiyeni’ projesi, birlikte oluşturdukları bir dans repertuarının retrospektifini oluşturma çabası olması açısından ilginç bir çalışma. Üstelik bu çalışma, ikilinin eserlerini takip eden seyircilerin, kendi ‘izleme-deneyimleme’ süreçlerini de bir gözden geçirmeye, söz konusu deneyimlerini tekrar yorumlamaya sevk etmesi açısından da dikkate değer.  Bununla beraber, bir kısmını video kayıtlarından izlediğim ‘Solum’, ‘Transform’, ‘Graf’,  ‘Dolap’ isimli, yine ikiliye ait performasların izlerini göremedim; o yüzden de ‘kendi işlerinin tarihi olma iddiasının’ altınının ne kadar doldurulduğu ile ilgili kafamda ciddi soru işaretleri var. İhtimal, tüm bu dans eserlerinin ayrıntısına hakim olmadğım için böyle bir sonuca varıyorumdur; ancak TALDANS’ın web sayfasında[1] da ‘İçbükey’, ‘Transform-Action’, ‘Uyumlama’ gibi koreografiler bu esere refersans olarak  gösteriliyor. Read more

Eskiyeni’nin Eski ve Yeni İzleyicisi

Bilge Serdar

Taldans’ın  iDANS kapsamında 1 Ekim’de ilk kez sahnelediği Eskiyeni adlı gösteri grubun geçmiş yıllardaki İçbükey, Transform Action ve Uyumlama adlı üç performansından yola çıkarak hazırlanmış aslında eski bir yeni. Performans Mustafa Kaplan ve Filiz Sızanlı’nın  kendi geçmişlerini   – kendi deyimleriyle-  yeniden ziyaret etme, yeniden canlandırma ve yeniden yorumlama çabasının bir sonucu olarak ortaya çıkmış.  Aslında bir topluluğun kendi tarihine  değişen bedenlerin eskiyi yeniden deneyimlemesi yoluyla bakışı sadece dansçılar açısından değil aynı zamanda izleyiciler açısından da keyifli bir yolculuğun kapısını açabilecek, heyecan verici bir fikir. Çünkü böylesi bir fikirle yola çıkarak  yaratılmış bir performans  hem eski‘nin değişimine tanıklık etme hem de  yeni’nin üreteceği yeni anlamları yakamalama fırsatı verebilir izleyiciye.  Ancak Taldans Eskiyeni’de bu fırsatların bir kısmını ıskalamış görünüyor. En azından bir kısım seyirci için. Read more

Absürd Performans ve Anlamın Rastlantısallığı

Hande Topaloğlu

Jonathan Burrows ve Matteo Fargion’un Cheap Lecture’ı (Ucuz Konuşma) John Cage’in “Hiçbir Şey Üzerine Konuşma” adlı eserine sözlü müzikli bir uyarlama olarak görülebilir. Gerçekten hiçbir şey üzerine ve aynı zamanda her şey üzerine olan bu metin, ritmik bir müzik eşliğinde büyük bir ustalıkla ve keyifli vurgularla okunduğunda bildiğimiz bütün “derslerden” çok daha zevkli bir hal alıyor. Kabul etmekten, korkuya, akıştan, gündelik hayata kadar aslında bir çok şeyden bahsedilen bu metinden ne anlamam gerekiyor gibi soru akla geldiğinde ise cevabının metinde gizli olduğunu görüyoruz. Her önerme karşıtıyla, her soru cevabıyla, her duygu meşruiyeti ve gayrimeşruiyetiyle birlikte sunuluyor. Ucuz Konuşma’nın bu yapısı tam da John Cage’i ve onun düşüncelerini aklımıza getirdiğimizde belli bir açıklık kazanıyor.

Read more

Anne Teresa De Keersmaeker – Rosas

Meral Harmancı Turunçoğlu

Anne Teresa De Keersmaeker’in Amerikalı minimalist müzisyen Steve Reich’in Fase adlı dört kompozisyonu üzerine şekillendirdiği  dans performansının bütünü itibari ile ilham verici olduğunu söylemek gerekmektedir. Öncelikle performansın bütününde seçilen hareketlerin temelde gündelik yaşamdan seçilmiş olması önemlidir. Performansın bütününde hem hareketlerdeki miminimalist tutum, hem de dansçıların mimiksiz yüzleri; izleyicinin performansı duygularıyla değil, aklıyla takip etmesini sağlıyor. Bu durum ise izleyenin fazlasıyla dışarıda kalmasını beraberinde getiren ve zaman zaman izleyicinin sahnede olup bitenden uzaklaşmasına sebep olan bir probleme dönüşebilecekken; seçilen hareketlerin abartıdan uzak ve gündeliğe yakın bir yorumla icra edilmesi ise bu problemin önüne geçmektedir. Hareketler abartıdan uzak olduğu için gündelik yaşamla uyumu bir görünüme kavuşmakta böylece de izleyiciye daha tanıdık gelen bir süreç gerçekleşmektedir. Diğer bir deyişle izleyici performansı aklıyla takip etse de, çok da yabancılık çekmemektedir. Read more