Skip to content

Posts from the ‘Türkçe’ Category

Zihni sahnelemek ve/veya sahnenin zihni

Neşe Ceren Tosun

Performans sanatı her şeyden önce bedenin sanatıdır. Ancak Kartezyen ikiliğin iktidarını elinden almaya çalıştığı ve düşünceyi eyleme geçiren salt bir araç olarak bedenden öte; performans bedeni duyan, algılayan, düşünen, korkan, acı çeken, terleyen, terleten, duran ve eyleyen bedeni bütüncül bir mekanizma olarak ele alır. Bedenin düşü/düşüncesi/fantezisi/hafızası, eyleminin sebebi olduğu kadar sonucudur aynı zamanda.

Juan Dominguez, All The Good Spies Are My Age adlı eserinde seyirciyi, performans bedeninin sessizleştirilen zihinsel süreçlerine dahil ederek, ancak bir casusa meşru görülen vöyoristik bir oyuna davet ediyor. Bu oyuna dahil olmayı kabul ederseniz, izlediğiniz performansın ve yaratıcısının geçmiş-gelecek-şimdi’sine aynı anda tanık oluyor, yaklaşık bir saatin sonunda işin gerçekleşme süreci hakkında olduğu kadar, Dominguez ve ailesi, hatta sanat piyasası hakkında da fikir sahibi oluyorsunuz. Read more

Yann Marussich’ten Sanatla Bilimin Buluştuğu “Bleu Remix”

Aylin Kalem

Cenevreli sanatçı Yann Marussich, daha önce pek çok kez Türkiye’de performans, atölye gerçekleştirmiş ve sanatsal işbirliğinde bulunmuş biri. 1999’da Türkiye’de Assos Festivali’nde Mustafa Kaplan, Filiz Sızanlı ve 13 çocuğun katıldığı, alkolizm ve intihar temalarını işlediği Dolmuş adlı bir performans, 2004’te “Otoportre Üzerinden Hareketin Dramaturjisi” konulu bir atölyenin ardındanMorsures adlı performansını gerçekleştirmişti. Vito Acconci’nin 1970 yapımı Applications adlı video performansı üzerine bir çeşitleme olan Morsures seyircilerle, geçmişteki sanatçılarla ve sanatçının kendisiyle sürekli bir diyalogu amaçlayan ve ısırıkların bedende bıraktığı izlerin şiirsel bir yaklaşımıydı.

Marussich’in performansları veya beden yerleştirmeleri dansı ve hareketi sorgulayan nitelikte. Durağan bir bedenin dans etmesi mümkün mü sorusuna Marussich evet diye cevap veriyor. Seyirciye hazır bir hareket sunmaktansa duran bir bedenin yüzeyindeki hareketi, seyircinin kendisi için bulmasını yeğliyor. Dolayısıyla, performansları bedenin çeşitli durumlarda ve konumlarda canlı bir heykel olarak gösteri-dışı bir çizgide var olması üzerine. Read more

deufert +plischke

Neşe Ceren Tosun

Thomas Plischke ve Kattrin Deufert 2001 yılından bu yana birlikte yürüttükleri fotoğraf, video, metin ve performans çalışmalarını deufert + plischke ismi ile imzalıyorlar. Disiplinlerarası çalışmaları ve medya kullanımları ile öne çıkan çift, eserlerinde çokça yararlandıkları fiziksel benzerliklerinin yanı sıra, yaklaşımları arasındaki benzerliği özetlercesine birbirlerini ‘biyolojik olmayan ikizleri’ olarak tanımlıyorlar. Travma, tecavüz, cinsiyet değişikliği, toplumsal cinsiyet, , melankoli, ensest gibi konularda daha önce çalışmalar yapan çiftin “Europe Endless” ve “Songs of Love and War” adlı işlerinde kullanacakları kısa filmleri de hafıza olarak beden-toplumsal beden-özel ve kamusal beden üzerine düşsel görüntüler ve şiirsel metinler eşliğinde düşündürtüyor. Read more

Annika Krump, Palma Kunkel Nam-ı Diğer “Lalu” yu Sunar…

Deniz Polat

Christian Morgenstern, 1871-1914, Alman kültüründe az rastlanan bir “nonsense”, anlamsız şiirler üstadı ve performansçımız Annika Krump onun “Galgenlieder” kitapçığından seçtiği şiirleri yorumlayarak düşsel bir atmosfer yaratıyor. İnternet ortamında şiirlerin İngilizce tercümelerini bulmak mümkün, Annika Krump’un yarattığı işse oldukça girift. Nedeni Alman kültürünün tüm birikimini ters yüz ederek günümüze uyarlaması. Onun işinin derinliğini anlamak için Alman eğitiminin ve dilinin kıvrımlarından geçmiş olmak hayli önemli. Tabii ki müzikal kültürünün de… Klasik batı müziğinin temellerini yaratan bu kültür, aynı zamanda acımasız eleştirinin, sinik bir mizah anlayışının ve bunun sahnede ve çağdaş müzikte “sprechstimme” (konuşma sesiyle müzikal oyunlar, olarak tercüme edebilirim) denen bir üslupla işlenişinin de mucidi. Sahne dünyasında iyi bilinen Brecht’in Üç Kuruşluk Opera’sındaki müzikal ve sözel dinamizmi düşünün. Read more

Ong Keng Sen / The Continuum: Beyond The Killing Fields

Beliz Demircioğlu Cihandide

“The Continuum: Beyond The Killing Fields” olayları, tarihleri ve yerleri hatırlamakta zorlanan fakat Kamboçya’ya ait klasik saray dans ve şarkılarını hiç unutmayan 76 yaşındaki Em Theay’ın gerçek hikâyesi üzerine kurgulanmış bir eser.

Hem belgesel hem de deneysel bir performans olarak sahneye konulan işte yönetmen Ong Keng Sen, 1975-1979 yılları arasında Pol Pot yönetimindeki Kamboçya Komünist hareketi (Khmer Rouge olarak bilinen) sırasında yaşanan zorunlu çalışma, açlığa mahkûm edilme, işkence ve idam dönemini ele alıyor. Ölü sayısının yaklaşık 1,5 milyonu bulduğu, eski rejim ve sarayla ilişkisi olan herkesin öldürülecek bir hedef olarak görüldüğü dönemde çok sayıda sanatçı da hayatını kaybediyor. Gösteri sanatları ile uğraşan sanatçıların saray ile olan direkt bağlantıları nedeniyle sadece %10’unun hayatta kaldığı tahmin ediliyor. Bu %10’unun içerisinde bulunan Em Theay’in hikâyesini ve danslarını, nefesini hissedebilecek kadar yakın bir mesafede dinleyip, onun geçmişi ve şimdisiyle aynı mekânda bulunmak seyirciyi sanki bedeniyle beraber başka zamanlar arası bir yolculuğa çıkarıyor. Read more

Müziğin Hafifliği

Thierry de Mey’den “Light Music”

Aylin Kalem

Besteci ve film yönetmeni Thierry de Mey özellikle Anne Teresa de Keersmaeker’in Rosas danst Rosas adlı çalışmasının film versiyonunun yönetmeni ve bestecisi olarak dans camiasında biliniyor. De Keersmaeker dışında Wim Vandekeybus ve kardeşi Michèle Anne de Mey’in çalışmalarına da katkıda bulunmuş minimal yaklaşımıyla dikkat çeken bir sanatçı.

“Light Music” harekete duyarlı teknolojiler sayesinde bilgisayar yoluyla üretilen görsel bir müzik performansı. Hızölçerler sayesinde hareket ses üretirken aynı zamanda da hareketi işlenmiş görsel malzeme olarak görebiliyoruz. Bedenin sese ve görsele entegre edilmesi fikri 60lardaki performans sanatı işlerini de hatırlatıyor. Jackson Pollock’ın “action painting”leri gibi jestlerinin izlerini görsel malzemeye bırakıyor.

“Light Music”te hareket arayüze dönüşüyor. Hareketin detaylı ölçümü sayesinde basit bir hareket değişimi sessel olarak büyük farklar yaratabiliyor. Duyular arası ilişkinin de altı çiziliyor. Beden hareketi yoluyla ses ve görsel malzeme arasında doğrudan ilişki kuruluyor: görerek duymak ya da duyarak görmek arasındaki oyunsallık vurgulanıyor.

“Light” ingilizcede hem ışık hem de hafif anlamına da geldiğinden müziğin herhangi bir müzik enstrümanıyla değil sadece bilgisayar yoluyla üretildiğine de atıfta bulunuyor. Müzik ışıkla üretiliyor, görsele çevrilerek hafifletiliyor.

Nasıl bir orkestra şefinin el, kol ve üst-beden jestleri orkestra üyelerinin enstrümanlarını çalmalarında yol göstererek bir müziğin oluşmasını sağlıyorsa, burada da yine jest bu kez bilgisayardan ses üretilmesine neden oluyor. Bir yandan sahnede bulunan beden bir orkestra şefine benzetilebileceği gibi diğer taraftan da müziğini icra eden bir solo müzik performansçısı olarak da algılanabiliyor.

Bu çalışma ilk elektronik müzik aleti olarak kabul edilen 1919 tarihli teremin’i de hatırlatıyor. Manyetik alan oluşturarak icracının boşlukta elini gezdirmesiyle oluşan ses… Ya da 80’lerde bilgisayar yoluyla hareketin algılanarak üretildiği müzik sistemi olan David Rokeby’nin VNS (Very Nervous System) adlı enstalasyonu… “Light Music” ise hareketi ışıkla algılayıp görsele dönüştürerek müziği oluşturmasıyla pek çok seviyede anlam üretiyor.

İmajlar hareketin sürecinde bir derinlik de sunuyor. İmajlar sese bağlı olarak karanlıkta yavaşça yok olurken her yeni ses/jestin gelişiyle ortaya çıkan net imajlar görsel malzemeye de zamansallık katıyor. Ses görsel yolla uzayda mekân oluşturuyor.

Thierry de Mey “SILENCE” kelimesini oluşturan harfleri de jestlerle çizerek sanki sesi sessizlikte de algılamayı öneriyor. En sonunda ise Nietzsche’nin bir sözünü el hareketleriyle adeta dilsiz alfabesi gibi resmederken bunun görsel karşılığını da dramatik bir jest olarak projeksiyonda görüyoruz. You need chaos in your soul to give birth to a dancing star (Dans eden bir yıldız oluşturmak için ruhunda kaos olması gerekir) sözüyle performans sona eriyor.

Valsin Minimal Sarhoşluğu – Michèle Anne de Mey’den “12 Basit Vals”

Aylin Kalem

Sahne boşken Bonnie Tyler’ın “Total Eclipse of the Heart” adlı parçasının “Turn around” giriş sözlerini duyuyoruz. Önce erkek dansçı içeri giriyor, kenarda duran banka oturuyor. Sonra hemen ardından kadın dansçı yanına gelip oturuyor ve beraberce şarkıyı dinliyorlar. Sessizlik olunca ikisi sahnenin bir noktasında karşılıklı yerlerini alıyorlar. Yeni bir vals melodisi ile yerde çizilmiş bir çemberin üzerinde ters yönde basit vals adımıyla ilerliyorlar. Ve çemberin iki noktasında birleşip yeniden ayrılıyorlar; yörüngeye girmiş iki gezegen gibi.

İkinci melodi başlarken erkek banka oturuyor. Bu kez sadece kadın dansçıyı başka bir vals adımıyla tek başına çemberin üzerinde saat yönünde çepeçevre ilerlerken görüyoruz. Kimi zaman sendelese de aynı dönüş adımıyla tüm şarkıyı tamamlıyor. Şarkı bitince bu kez erkek dansçı kalkıyor, kadın dansçı bankta dinleniyor. Yine ¾’lük, bu kez bir rock parçası üzerine erkek dansçıyı aksi saat yönünde başka bir adımla izliyoruz. Şarkı tamamlanırken o da dengesini kaybediyor. Kadın ayağa kalkıp ona dengesini yeniden bulması için yardım ediyor. Biraz duruyorlar. Ardından birbirlerine sarılarak başka bir melodiyle bu kez bir çift olarak yine çemberin üzerinde bir başka vals adımına başlıyorlar. Read more