Skip to content

Posts from the ‘Türkçe’ Category

Visitations: Kürasyonla doğan bir parça

Aylin Kalem

DANS’ta, çağdaş koreografi yazımını araştıran, sorgulayan, yeni öneri getiren çalışmalardan biri de Julia Cima’nın Visitations’ı. Her ne kadar, genel bakışta, klişeleşmiş ya da dans çevresinde herkesçe bilinen bir hareket dağarcığı sunsa da, Cima aslında bir dansçının kendi disiplininin tarihiyle ve kendine biçtiği mirasıyla yüzleştiği, neredeyse bir küratör gibi derleyip kendi bedeniyle sunduğu bir çalışma sergiliyor. 20. yüzyıl modern ve çağdaş dansının yapı taşlarına bir seri ziyareti şeklinde, dansın belleğini oluşturduğu bu sergisel çalışmada Valeska Gert, Isadora Duncan, Vaslav Nijinsky, Tatsumi Hijikata, Merce Cunningham, Maurice Béjart, Dominique Bagouet gibi koreografların parçalarını ve hareket dağarcıklarını yeniden ele alıp yorumlayarak yeni bir dramaturjiyle, bugün içerisinde değerlendiriyor. Dans tarihinin kendi bedeniyle bir ‘okuma’sını yapıyor. Read more

Jérôme Bel Gibi Çağdaş Koreografları Anlamak Adına Yapısalcılık Sonrası Felsefe Üzerine Bir Ders (Ve Neden Siz Önemlisiniz)

Gurur Ertem

“Düşünüyorsunuz, öyleyse varım”.

Ivana Müller, Under My Skin

Jérôme Bel, son on yılın en beyin bulandırıcı/dolandırıcı ve en fazla taklit edilen koreograflarından biri oldu. Avrupa çağdaş dans alanında şu anda “kavramsal dans” gibi tuhaf adlandırmalar altında dolaşımda olan ve Bel’inkine benzer koreografik sorgulamarı paylaştığı iddia eden yaklaşımları kategorik olarak haz duyulması gereken eserler olarak lanse etmek istemesem de, Bel’insorgulamalarını ve dans alanında neyin neden yaptıldığına dair tutarlı bir kurnazlık ve zekâ içersinde vücuda getirdiği eserler önünde eğilmek gerektiğini itiraf ediyorum. Read more

Ibrahim Quraishi: “Güney Asya’nın En Avangard Yönetmeni?”

Bu söyleşi, İstanbul’da Afraid of I adlı eseri ile dünya prömiyerini gerçekleştirecek olan Ibrahim Quraishi ile, bundan bir önceki 5 Streams adlı eserinin 18-22 Ocak 2006’da New York’taki Asia Society ve MASS MoCA Müzesi’nin birlikte gerçekleştirdiği gösteriminden hemen önce, Asia Source’tan Nermeen Shaikh tarafından yürütülmüş bir söyleşiden alıntıdır. İngilizce tam metin için

http://www.asiasource.org/news/special_reports/quraishi.cfm adresine bakılabilir.

Yerleştirme sanatları ve tiyatro performansına olan ilginizi tetikleyen neydi? Kendi eserlerinizi ve sanat yönetmeni olduğunuz Compagnie Faim de Siècle’in işlerini nasıl tanımlarsınız ?


Aslında tiyatro ya da gösteri sanatlarının kendileriyle pek ilgilendiğim söylenemez. Diyerbilirim ki özellikle mekânla ilgileniyorum, mimari alanda mekan, insan teni ve bunun toplumla olan ilişkisi ve bazen de ilişkisizliği… Yani, denebilir ki gösteri sanatlarına olan geçici ilgim, burada gerçekliği askıya alma, yani “inanmamayı askıya alma” durumunun bulunması. Bu “kuşkuyu askıya alma” durumunun mimariyi nasıl etkileyeceği, bununla nasıl oynayacağı beni hep ilgilendirmiştir. […]Aslında gösteri sanatları beni çok sıkar. Özel olarak gösteri sanatlarına bayılmam çünkü çoğunu çok pasif buluyorum. Ve bu performansın iyi ya da kötü olmasıyla da alakalı değil – yani mükemmelikle çok ilgisi olan bir şey değil. Daha çok enerji ve yoğunlukla alakalı birşey; bu benim için her zaman daha ilginç. Enerji ve gerçekliğin askıya alınması. O zaman, aslında, denebilir ki, araştırma ve riskle ilgileniyorum. Gündelik hayatımızda ne kadar ve fantasik hayatımızda ne kadar risk alabiliyoruz? Kendimi ve başkalarını yolculuğa çıkarmayı seviyorum. Pencereden uçup gitmek gibi… Read more

Teknik, Gelenek ve “Etnik Dans”

Gurur Ertem

I Am a Demon [Ben Bir Şeytanım], çağdaş dans seyircisi için geleneksel Khon [1] dans geleneğini dönüştürüyor ve sorgulayarak yorumluyor. Festival kapsamındaki Derviş (Ziya Azazi) ve 1-9-4-7 (Tadashi Endo) gibi diğer bazı işlerde olduğu gibi, tarihle, gelenekle ilişki kuran ve böyle bir ilişki kurmanın muhafazakâr bir tavır olması gerekmediğini gösteren, yenilikçi sanatsal ifadelerin de tarihsel önkoşullar tarafından belirlendiğini ima eden bir eser. Aynı zamanda eser izleyiciden, Khon dans tekniğini kusursuz şekilde icra edebilmenin gerektirdiği sabrı, Hollywood-stili “hızlı editing”e alışarak tükenmeye yüz tutmuş konsantrasyon kapasitemizi zorlamamızı talep ediyor. Read more

Adva Zakai ‘Less is More’

Handan Ergiydiren Özer

Hem dansçı hem gösterimci olan Adva Zakai, bu iki yapıtında, insanın kendisi olabilme, kendi gibi davranabilme olanaklarını sorguluyor. Öncel bir planlama ve kurgusallık içeren gösterim pratiğinde, seyirci karşısında ‘kendi’ olmak, birisi için ne kadar mümkün, olmaya kalkılsa da bu ne kadar samimi ya da içten olabilir? Kişinin sahne üzerinde kendi içinde, yeni yeni kendilikler bulması, onlara rastlaması, olası kendiyle karşılaşmasının şaşkınlığı ve bunun da kendisi olduğuna ısrar etmesi Zakai’nin bedeninden sıcak ve gülümseten bir maceraya dönüşüyor. Read more

aKabı nihayet İstanbul’da sahneleniyor…

Aylin Kalem

Türkiye’deki çağdaş dansın öncü ismi Aydın Teker’in aKabı adlı uluslararası ortak yapımı 2005 yılından beri Avrupa’nın çeşitli festivallerinde sergileniyor, Türkiye’den bir çağdaş dans örneği olarak ilgiyle kabul görüyor. Türk seyircisi ise nihayet iki yıl gecikmeli olarak bu çalışmayı izleme fırsatını 23 ve 24 Eylül’de yakalayacak. aKabı Bimeras Kültür Vakfı’nın düzenlediği iDANS çağdaş dans ‘solo’ festivalinin açılış gösterisi olarak programda yer alıyor.

aKabı’nın yapımı Bimeras (İstanbul), Alkantara (Lizbon) ve Spielzeiteuropa Berliner Festspiele (Berlin) işbirliğiyle gerçekleştirildi. Provalar yaklaşık iki yıl sürdü. Aydın Teker dansçılarıyla bir tür laboratuar niteliğinde bir çalışma süreci yaşadı. Teker, öncelikle üretim sürecine ortaya bir sorun koyarak başladı ve bundan sonra da birlikte bu sorunla başa çıkma yöntemleri geliştirdiler.aKabı’nın temelini bu sorun oluşturuyor: Yüksek ve alışılmışın dışında şekillenmiş platformda ayakkabılar. Değil hareket etmek üzerinde durabilmenin bile güç olduğu bu ayakkabılar dansçıları oldukça zorlamış: bu ayakkabılar protez niteliğinde eklemlenmişler, dansçıların kasları bu ağır uzuvlarla biçim değiştirmiş, bedenlerinin algısı değişmiş, fiziksel ve duygusal olarak çöküş yaşanmış ve ortaya oldukça ‘garip’, ‘yabancı’ hareket tekniği olan yaratıklar çıkmış.  Read more

Felsefi bir Dans: “a mysterious Thing said e.e.cummings”

Ayrin Ersöz

“Mantero koreograflığa başladığından bu yana kafasında sürekli olarak tekrarladığı soru şuydu: Yaşam karşısında anlamlı bir şekilde sahici duran bir dans eseri yaratmak nasıl mümkün olabilir? Bu soruya verdiği yanıtlar Mantero’yu “felsefi” olarak tanımlamayı sevdiği dansa götürmüştür.”[1]Dansın özüne, tekniğe ve stile dayalı hareketi yerleştiren modern dansa karşı Avrupa’da özellikle 1980’lerden sonra dansı, gösterişe dayalı unsurlarından arındırmak isteyen bazı bağımsız dansçıların öncülüğünde başlayan tekbenci, daha az harekete dayanan, daha dingin ve hızı önemsemeyen yeni ifade biçimleri arayan, bedeni dilsel malzeme sayan, siyasal önerilerde bulunan ve ideal beden yerine ‘açık beden’i sunan indirgemeci yaklaşımın temsilcilerinden olan Vera Mantero 90’lı yılların önemli koreograflarındandır. 1996 yılında Josephine Baker’den esinlenen 20 dakikalık bir solo yapması için aldığı davet üzerine gerçekleştirdiği “a mysterious Thing said e.e.cummings” Portekizli dansçı, koreograf ve performansçı Mantero’nun uluslararası üne sahip eserlerindendir. 1920’li ve 30’lu yılların Fransa’sında çok ünlenmiş olan Afrika kökenli ‘siyahi’ Amerikalı performansçı Josephine Baker’ın ikonikleşen imgesinin yeniden tasarlanması üzerine inşa edilen bu eser Avrupa’nın sömürgeci, ırkçı geçmişine ve bugününe bu yeniden imgeleştirme üzerinden verilen eleştirel bir karşılıktır. Kendi sömürge halklarını uygarlaştıracak en uygun politikanın onları Fransızlaştırmak olduğu öne sürülen 1920’ler Fransa’sında çalışan Amerikalı ‘zenci’ şarkıcı, müzisyen ve dansçılar, renkli tenli ‘primitif’ insanların da ‘renk’lerini koruyarak Batı uygarlığına uyum sağlayabilme kapasitesine sahip olabileceğini kanıtlayan örnekler olarak görülürler. Paris’te negrofili hummasının yaygınlaştığı ve primitivizmin dönemin artistik modası olduğu bu yıllarda e.e. cummings Baker için bu eserin adına kaynaklık eden “…a mysteriously unkillable Something, equally non-primitive and uncivilized, or beyond time in the sense that emotion is beyond arithmetic.”[2] ifadesini kullanır. Read more